Politika

Uluslararası İlişkiler Anlama Kılavuzu

Bu seferki yazımız oldukça genel kapsamlı bir yazı olacak. Uluslararası ilişkiler meselesini inceleyip bu ilişkilerin değişkenlerini anlamaya çalışacağız. Bu aşamadan sonra kendi yatırım stratejilerimiz için bu düşünceleri kullanıp kullanamayacağımızı göreceğiz. İşin okulunu okumadığım için bugün alaylı kimliğimle yazacağım. Sürece katkı sağlamak isteyenler yorum kısmından ve Yazılarınızı Yayınlıyoruz sayfasından bilgi edinebilirler.

uluslararasi-iliskiler-harita

Derdimiz yıllar sürmesi gereken uluslararası ilişkiler anlama ve idrak etme sürecini kişilere yaklaşık 20-30 dk. Sürecek bir okuma ile aktarmak değil. Böyle bir şey de mümkün değil. Zaten ben bu işin okulunu okumuş durumda da değilim. Anlattıklarımı sadece alaylı zihniyetimle (okuduğum kitaplar ve gördüğüm politikalar kapsamında) yazdığım biraz okumalarımdan tecrübe ettiğim ve gördüklerimle teoriyi birleştirdiğim şeyler.Yazıyı böyle okuyun. Dalga geçenin de kafasında cümleleri kırarım.

Uluslararası İlişkiler

Efenim uluslararası ilişkiler anlamak için size tavsiyem önce devlet meselesi yazımı okumanız. Çünkü uluslararası ilişkiler meselesini temelden etkileyen unsur ülkelerin kendi menfaatleridir.

Uluslararası ilişkiler de dostluk, kardeşlik v.b. hususlardan ziyade önemli unsur kendi devletinizin uzun vadeli yaşamı, halkınızın uzun vadeli refahını arttırmak ve gelişmede birinci sırada olmaktır. Unutmayın kişiler, bürokratlar ya da devlet başkanları/krallar/cumhurbaşkanları en fazla 100-120 yıl yaşar ama devletler, şekil de değiştirse yaşamı asırlar sürer. Bu kapsamda temel hedef devletin ve içindeki vatandaşlarının asırlarca mevcut topraklarda ya da toprakları ve nüfuz alanını genişleterek refahı hızlıca arttırmaktır.

bir-millet-iki-devlet
Azerbaycan ile aynı millet olduğumuz hususu değişmez bir gerçek olmakla birlikte iki devletin menfaatleri çoğunlukla ortak noktada birleşmektedir. Bu durum da karşılıklı ilişkilerin güçlülüğünü korumasını sağlamaktadır. Salt kardeşlik düşüncesi her daim güçlü ilişkileri sağlayamayabilir.

İşte tüm uluslararası ilişkiler meselesine bütünlük içinde bu doğrultuda bakmazsanız yanılırsınız.Şimdi bu ana gayeyi idrak ettiğimize göre, her yazımda kullandığım teknik olan tümden gelim kapsamında bir alt birime inip biraz daha sürecin içine gireceğiz. Ancak bu aşamaya geçmeden birkaç konuya daha değineceğiz.

Güç Nedir?

Uluslararası ilişkilerin ve diplomasinin temeli her daim ana gaye başlığında anlattığım hususlardır. Yani devletin menfaati ve uzun ömürüdür ki bu da toplum refahına esastan bağlıdır. Yine benim uluslararası ilişkiler temel değişkenleri olarak nitelendirdiğim (literatürde havalı bir adı vardır mutlaka) başlıklar dönemsel olarak değişebilirken güç bu kavramlardan ayrı ve yine şahsi görüşüme göre kaideleri pek değişmeyen bir meseledir. Devletin Ana gayesine ulaşmasını sağlayan şey ise güçtür.

guc

Ancak şunu unutmayın. Bir şeyin gücü iş yaptırma ya da yapma kapasitesidir. Mesela bir politikacı için güçlü politikacı diyorsak şunu anlarız:istediği kanunu kolaylıkla çıkaran, istediği politikayı rahatlıkla uygulayabilen bir kişiyi anlarız.

Devletler için ise güçlü devleti şöyle tanımlayabiliriz. Güçlü devlet kendi menfaatine olan politikaları uygulayabilmek için;

1.Parası olan (ekonomik güç)

2.Politika üretme ve uygulama kapasitesi olan(içsel güç)

3.Politikayı yasamadan geçirme yetisine sahip yöneticilere sahip olan (Siyasi güç)

4.Politikalarına zarar verecek ülkelere dahi bu politikaları kabul ettirebilen (Nüfuz gücü)

5. Nüfuz gücü yok ise dayatma gücü olan(Askeri güç)

Devletlere denir.

Dolayısıyla dünyayı en fazla etkileyen devleti tespit ediyorsanız önce dünya ticaretinde etkili olan ülkelere bakacaksınız. Yani en fazla tüketim ve en fazla üretim yapan ülkelere. Bu ülkeler şu an için aynı sırayla ABD ve Çin’dir. Diğer ülkelerin dünya siyasetinde etki derecesi yine bu ekonomik sıralama ile ilişkili olarak devam eder.

Mesela kredi derecelendirme kuruluşu olsam yukarıda saydığım kriterler benim için bir devletin kredi puanının esaslı ana başlıkları olurdu. Fakat günümüz kredi derecelendirme kuruluşları zaten oldukça tartışmalı olduğundan bu konuya girmiyorum. Ya zaten para verip kendini değerlendirmesini istediğin bir kuruluş ne kadar doğru/etkin değerleme yapabilir ki?

Bu güç alt başlıkları devletten devlete değişir ve artık 21. Yüzyıl ile birlikte tek kutuplu (ABD) dünyadan yine çok kutuplu dünyaya dönüşmektedir. Tek kutuplu ve çok kutuplu dünya meselelerinin tarihsel geçmişine girersek yazıyı bitiremeyeceğimizden bu konuyu başka bir yazıda değerlendirmek kaydıyla atlıyorum.

Uluslararası İlişkiler Temel Değişkenleri

Yukarıdaki başlık altında bahsetmiş olduğum ekonomik, içsel, siyasi, nüfuz ve askeri güç kavramları ülkelerin güçlülük durumunu belirler ve genelde bu kurallar da pek değişmez. Değişken olan benim temel değişkenler olarak nitelendirdiğim, dönemin koşullarına göre şekillenen ancak her biri güç meselesi ile dolaylı da olsa bir bağlantısı olan konulardır.

uluslrarasi-iliskiler-temel-degiskenleri

Gücün unsurları olarak nitlendirebileceğimiz konuları tek tek ele almamız dediğim üzere tek bir yazıya sığmaz. Ancak ülkelerin uluslararası ilişkilerindeki ana gaye, ana gaye başlığında anlattığım meseleler ve güç başlığı altındaki alt başlıklardaki hususları arttırmaya yöneliktir.

Bunlar ayrı konu. Bu yazıda bahsedeceklerim ise hem bizim yatırım kararlarımızı etkileyen hem de sürekli gözümüzün önünde dolanıp duran meseleleri anlamak için sizlere bir çıkış noktası oluşturacaktır.

Dış Ticaret İlişkileri (Ticaret Güvenliği)

İlk değineceğim konu ülkeler arasındaki dış ticaret ilişkileridir. Mevcut yazımda, İktisat yazımda ve Ekonomi Yönetimi yazımda ülkelerin temel hedefinin sermaye birikimi ile hızlıca refaha kavuşmak ve gücü elde etmek olduğunu söylemiştim. Zaten gücü oluşturan temel unsur sermaye birikimidir. Sermaye birikimine hızlıca ulaşılmak gayesinin altında da bu güç hikayesi yatar. İşte bu sebeple ülkelerin katma değeri fazla olan şeyleri üreterek daha fazla üretmesi ve sermaye birikiminde maksimum seviyeye ulaşması gerekir.

Bu uğurda her ülke önce tarım üretimi ve mevcut hammaddelerini satarak sermaye birikimi yapar. Yeterli sermayeyi biriktirmesini müteakip daha gelişmiş cihazlar/teknoloji ile önce hafif daha sonra ağır sanayi ürünlerini üretir daha sonra buradan biriken sermaye ile ise hafif sanayi makine üretimi ve ağır sanayi makine üretimi,en sonunda da teknoloji üretimi ile süreç devam eder. Bu aşamalar kesin zaman çizgileriyle ayrılmaz. Aynı anda tüm üretimin yapıldığını da görebilirsiniz. Benim bahsettiğim şey üretim ağırlığının nerede olduğudur.

İşte bu aşamada yani sermaye birikimini arttırabilmek için temel hedef daha fazla ihracat daha az ithalat yapılmasıdır. Çünkü dışardan ne kadar kalıcı sermaye sağlarsanız o kadar çabuk refaha ulaşır ve bir sonraki hamleyi yaparsınız. En kalıcı sermaye ülkenizdeki firmaların elde ettiği kardır. Bundan sonra ise doğrudan yabancı yatırımlar gelir. En son sırada ise sıcak para da dediğimiz portföy yatırımları gelir.

İhracat gücünü belirleyen unsur ucuz üretim, hammadde sahipliği/tedariği, para birimi gücü,ihracat hedefi olan ülkelerr ve bunlarla olan ikili ilişkiler, ulaşım/lojistik imkanları ve inovasyondur.

dis-ticaret

Mesela Çin ulaşım/lojistik imkanları ve hammadde sahipliği hariç bu yazdıklarımın hepsinde öndedir.

Özellikle son dönemde ABD ve Çin arasında yaşanan gerginliğin temel sebebinin Çin’in saldırgan ihracat politikası olduğunu ve uluslararası ilişkileri nasıl etkilendiğini görürsünüz. 

Enerji Güvenliği

Sermaye birikimi hikayesine aşinasınızdır tekrar etmeyeceğim. Bir örnekle konuya girelim. Ana düşünce ile de başlığı bağlayalım.

Mesela Türkiye hammadde tedariği meselesinden en fazla sıkıntı çeken ülkelerden biridir. Çünkü üretim için enerji kaynağı gerekir ancak canına yandığımın memleketinde maalesef enerji kaynağı pek bulunmaz. Bu yüzden de bizim ülkemizin uluslararası ilişkileri temel olarak enerji tedarik güvenliği kapsamında gelişir. Mesela Irak olaylarında, doğu akdeniz meselesinde, Libya’da yer alma kararlarında ya da Suriye olaylarında Türkiye Cumhuriyetinin temel endişesinin sürekli olarak enerji tedariki olduğunu görebiliriz. Çünkü ülkenin temel ekonomi politikası üretmek üzerinedir.Çünkü Türkiye gücünü üretimden (ihracatından) alır. İhracat için üretim, üretim için enerji gerekir.

Konuyu analitik düşünce kapsamında yazacak olursak;

Sermaye birikimi için ihracat, ihracat için katma değerli/ucuz üretim, ucuz üretim için ucuz enerji (tabii ki sadece enerji değil ama başlık özelinde enerjiyi esas alıyoruz) enerji üretilmiyorsa ucuz enerjinin tedariki ve tedarik güvenliği ve devamı gerekir.

enerji-guvenligi
Enerji kaynağını kendisi üretmeyen her ülke enerji nakil hatlarının ve tedarikinin güvenliğini sağlamak zorundadır. Günümüz dış politikasının en önemli değişkenlerinden birisi budur.

Dünyadaki uluslararası ilişkiler hikayelerinin temelinde ağırlıklı olarak bu enerji hikayesi yatar. Enerji güvenliği ve enerji stratejisi günümüzde de dünyada en önemli şeyler arasında. 

ABD, İngiltere…vs. buna dikkat etmeyen ülke yoktur.

Hammadde Güvenliği

Hammadde güvenliği ise üretim sürecinde kullandığınız hammaddelerin tedarik ya da üretim devamlılığıdır. Dünyada tıpkı enerjide olduğu üzere hammadde varlığı da belli ülkelerde vardır belli ülkelerde yoktur. Yani mesela Türkiye’de hunharca demir madeni varken yine üretimde sıklıkla kullanılan polipropilen, polietilen ya da PVC nin hammaddesi olan petrol yoktur. Türkiye’den demir/çelik satın alan ülkeler Türkiye ile ilişkilerini iyi tutmak zorunda iken biz de petrol üreten ülkeler ile çok fazla takışmasak hayrımıza olur.

Ya da sermaye birikimi sürecinde sizin rakibiniz olan bir ülke sırf siz rekabette öne geçmeyin diye size sattığı hammadde fiyatlarını arttırır. İşte bu aşamada sizin hammaddeyi ucuz fiyata tedarik edebilecek ilişkilere sahip olmanız gerekir.

Şimdi marketçi (liberal, serbest piyasacı) tayfa çöküp markette fiyatını verdikten sonra her şeyi bulursun olm sen ne konuşuyon diyecek ama siz liboş ekibi sallamayın. Bunları ciddiye alanda kabahat.Ama yine de cevapsız bırakmayacağım. Senin marketin devletin çıkaracağı bir kanuna bakar. Misal: ABD Çin çeliğine %40 gümrük vergisi kararı. Daha fazla örneğe gerek duymuyorum.

mevlana
Liberallere söyleyeceğim laf Mevlana’dan geliyor. Bir lafa bakarım laf mı diye bir de söyleyene bakarım adam mı diye.

Gıda Güvenliği

Gıda güvenliği meselesi ise Koronavirüs olayları ile önümüzdeki dönemde ortaya daha fazla çıkacağını göreceğimiz bir mesele. Koronavirüs olayları bize gösterdi ki ülkelerin savaş ve salgın gibi acil durumlar için tedarikli olması gerekiyor. Ve özellikle savaş ve salgın gibi durumlarda hiçbir ülke başka bir ülkeye mal satmıyor. Hatta çalıyor ulan çalıyor. Koskoca Fransa İtalyanlara giden gemiye el koyup maskeleri iç ederken, Kenya Almanya’nın 6 milyon maskesine çöküyor.

Hiçbir ülke virüsün bitişi ne zaman olacak bilemediğinden ve tedarikli davranmak istediğinden ve halkı için lazım olan gıdayı satarsa halkının kendisini linç edeceğini bildiğinden başka bir ülkeye gıdayı satmıyor. Satamaz zaten.Çünkü böyle bir şey duyulsa dahi sanırım sonu linç olur. 

İşte coronavirüs meselesinin dünya ülkelerine getireceği bir hikaye de bu olacak. Bu yazıyı uzun süredir yayınlamayı planladığımdan yavaş yavaş yazıyor, notlarımı karıştırıyordum. Ama yalana gerek yok böyle bir şeyin bırak başlığını gıdanın g si bile geçmiyor notlarımda. Ne zaman ki coronavirüs hikayesi patladı işte o zaman dedim ki bu uluslararası ilişkiler yazıma gıda meselesini ekleyeceğim.

Bu başlığı bundan sonraki süreçte çevirip çevirip okuyun. Bende örnek geldikçe yazıya ekleme yapacağım.

gida-guvenligi

Su Güvenliği

Su güvenliği aslında uzun yıllardır konuşulan, arz-ı mevudu arz-ı mevud yapan hikayedir. Hali hazırda herhangi bir kıtlık gerçekleşmediğinden bu sorunu çok görmemekteyiz ancak küresel ısınma ile birlikte ciddi bir game changer olacak bu olay. Bu sorun şimdilik uyku halinde. Umarım da uyanmaz. Çünkü su hayatın temel gereksinimlerinden birisi.

Enerji tedarikinde bile kan gövdeyi götürürken hayatın idamesi için gerekliliği çok yüksek olan bir malda neler olacağını tahmin edemiyorum. O taktirde sanırım terör dengesi dediğimiz şeyler bile ortadan kalkarak savaşın siyasetten çıkıp katliam amacını taşıması hali ortaya çıkar. Umarım insanlık olarak bunu görmeyiz. Şimdilik pek de görecek gibi değiliz ama uluslararası kuruluşların raporlarından okuduğumuz kadarıyla 2050 yılından sonra su meselesi için ilk sürtüşmeleri göreceğiz gibi görünüyor. Başlığın bu bölümünü 2050’ye kadar uyumaya çekebilirsiniz.

Pazar Güvenliği ve Ticaret Yolları

Coronavirüsün otoriterliği arttırması, ülkelerin iç tüketime yönelik üretim teşviki ve korumacılığın artacak olması, Çin’in bir kuşak bir yol projesi ile 1. Dünya Savaşı’na sebep olan bu pazar hikayesi ilerleyen dönemde umalım ki bir savaşa daha sebep olmasın ama kapitalist sistem muhtemelen yine sermaye hırsı uğruna milyonlarca insanın kanının dökülmesini teşvik edecek gibi görünüyor.

Gerek bu yazımda gerekse diğer yazılarımda sermaye birikiminin temelinin ihracat/ithalat dengesinden geçtiğini belirttim. Bana ABD demeyin çünkü ağlarım. Şaka lan şaka. ABD dünyanın en baba sermaye ithalat ve ihracatçısıdır. Onların da ayrı bir dengesi var. İşte bu aşamada yani ihracat ithalat dengesinde şu sorun ortaya çıkıyor? Biz bu malı ürettik ama kimse satacağız? İşte bu sorum yeri geliyor dünya savaşına yeri geliyor ülkelerin çatışmasına sebep oluyor. Benim bahsettiğim de bundan ibaret. Gerçi malı nasıl kimse satacağız meselesi kapitalizm denilen naneyi sorgulamaya gider ama şimdi Karl Marks çekecek kafada değiliz. Konumuz da değil zaten.

ticaret-yollari
Resimde sadece deniz ticaret yollarını gösteren bir harita görmektesiniz.

Globalleşen Dünyada Tedarik Zinciri Kavramını Anlamak

Efenim bir çok yazımda iktisadi gelişmeleri politik gelişmelerden bağımsız, keza politik gelişmeleri de iktisadi gelişmelerden bağımsız değerlendirmeyiniz diye belirtiyorum . Şimdi buradan hareketle devam edeceğiz.

Malumunuz 2. Dünya Savaşı sonrası ABD’nin hakim tek güç olarak kalması nedeniyle dünya bir liberalizm akımına girdi ve bu eğilim içinde bulunduğumuz 2022 senesi itibarıyla sona erdi. Ancak bu zamana gelene kadar dünyada ticaretin etkisiyle bir kavram oluştu: tedarik zincirleri. Şimdi bu kavram dış ticaretin temel dinamiğini oluşturuyor. Dış ticaretin önemine ve dış politikada nasıl bir unsur olduğuna yukarıda yer vermiş olduğumdan tekrar etmiyorum ama bu dış ticaret zincirleri ya da tedarik zincirleri de günün sonunda gelip bütün uluslararası politikayı etkileyen bir unsur haline dönüşüyor.

Bu kavramı temel olarak ülkelerin birbirlerine coğrafi yakınlıkları ile oluşan ekonomik bölgeler olarak nitelendirebilirsiniz. Bu durum da ulaşımdan kaynaklanıyor.

Dünya haritasını önünüze aldığınızda ve dünya ticaret hacimlerine baktığınızda dünya temel olarak aşağıdaki iktisadi bölümlere ayrılmıştır.

Kuzey Ekonomi Bölgesi (Rusya ve diğer kuzey ülkelerini içeren)

Asya Ekonomi Bölgesi (Çin-Japonya-Güney Kore ve diğer Güney Doğu Asya ülkeleri )

Avrupa Ekonomi Bölgesi

Amerika Ekonomi Bölgesi

Ortadoğu Ekonomi Bölgesi (Türkiye burada)

Afrika Ekonomi Bölgesi

Belirtilen bölgelerden bazıları merkez niteliğini taşırken bazıları hem merkez hem tedarikçidir. Bazıları ise sadece tedarikçidir. Bu bağlamda Avrupa ekonomik bölgesi ile Amerika ekonomik bölgesini doğrudan merkez ekonomik bölge olarak nitelendirebiliriz. Asya ekonomi bölgesini hem merkez hem de tedarikçi olarak nitelendiririz. Kuzey ekonomi bölgesini enerji tedarikçisi, ortadoğu ekonomi bölgesini de enerji tedarikçisi olarak nitelendirmekte bir yanlış olmaz. Afrika ekonomi bölgesi ise tamamen hammadde tedariğinin gerçekleştiği yer. Tabii ki bu ülkelerde de yani tedarikçi ekonomik bölge olarak nitelendirdiğimiz bölgelerde de tüketim var ancak ağır basan kısım tedarikçilik.

Asya ekonomi bölgesi hacimsel olarak en büyük niteliğe sahip ve bu yüzden uluslararası politikada ön sıralarda yer alıyor. Temel olarak Amerikan ekonomik bölgesinin tedariğini yapan bu bölge son dönemde Kuzey ekonomi bölgesinin de tedariğine başladığından süreç biraz çetrefilleşti. Tabii kendisinin gücünü de ayrı bir yere yerleştirmek gerekiyor.

Bunun dışında Avrupa Ekonomi Bölgesinin ağırlıklı olarak Ortadoğu Ekonomi Bölgesi ile Kuzey Ekonomi Bölgesinden enerji tedariği sağladığını görüyoruz. Burada Türkiye istisnai bir ülke onu ayrıca belirtelim. Türkiye’yi diğer ülkelerden ayıran unsur özellikle Avrupa ve Rusya’ya mal tedariğinde önemli bir yer edinmiş olmasıdır.

Şimdi bu tedarik zincirlerini göz önüne koyduğumuzda zaten dünyadaki gerginliklerin temel sebeplerini gayet net anlıyoruz diye düşünüyorum.

Son Bir Kaç Cümle

İşte yukarda temel olarak yazdığım, dış ticaret ilişkileri, enerji güvenliği, hammadde güvenliği, gıda güvenliği,su güvenliği ve ticaret yolları güvenliği meseleleri etrafında şekillenir uluslararası ilişkiler.

Sizlerin bu ilişkileri analiz edebilmeniz için ülkelerin politik olarak attıkları adımları yukardaki kavramlar açısından incelemeniz gerekir. Çoğu ülkenin yukarda saydığım başlıklar için resmi plan ve programları bulunur. Mesela Türkiye Cumhuriyeti’nin su güvenliğine ilişkin ilgili bakanlığının hazırladığı ciddi bir plan ve programı vardır. Türkiye’nin bu konudaki dış politikasını anlayabilmeniz için bu bilgilere sahip olmanız gerekir.

Bu bilgiler ile birlikte hangi ülkede iç karışıklığın çıkacağını, hangi ülkeler ya da bölgeler nezdinde sorunlar yaşanacağını bu meselelere bakarak az çok tahmin edebilirsiniz.

Yatırım kararlarınızda bu anlattığım hususlarda nelere dikkat edeceğinizi de anlatacağım ama bu mesele de başka bir yazımızın konusu olacak.

Bu yazıma ek olarak ilerleyen günlerde dünya coğrafyasında dikkat etmeniz gereken yerler ve bölgeler için ek bir yazı yayınlayacağım. Takipte kalın, esen kalın efenim.

yatirimkurusu

10 yıldır finans sektöründe denetçi, İngilizce biliyor.

İlgili Makaleler

2 Yorum

  1. Sevgili Üstat, bazen alay ederek bazen gülerek , ekonomiyi çok güzel anlatıyorsunuz. Severek sıkılmadan okuyorum. Yazdığınız makaleleri bir kitap haline getirirseniz şu anda ekonomiyi öğrenmek isteyenlere çok faydanız olacağınızı tahmin ediyorum. Güzel ve güncel makalelerinizin devamı dileğiyle. Saygılar.

    1. Kıymetli takipçim,

      Yorumlarınız ve beğenileriniz için teşekkür ederim. Açıkçası kitap yazacak kadar birikimim olduğunu düşünmüyorum. Aslında blogu açmamın sebebi de bu. Yine de bu şekildeki yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Keyifli okumalar, mutlu hayatlar dilerim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu
error: İçeriklerin kopyalanması engellenmiştir.