Global Düzenin Geleceği

Cümleten selamlar. Uzun süredir yazmıyorum çizmiyorum. Sebebi tamamen işle alakalı. Ancak muhteşem uzunlukta bir yazı ile geri dönüyorum. Yazmaya verdiğim arayı bu yazıyla tolere edeceğiz. Yazının sebebi hikmeti sarı kafanın seçilmesi ve bu bağlamda jeopolitiği etkileyeceğini düşündüğüm bir takım değişiklikler yaşanması.
Tabi bazı okurlarımız son dönemde oldukça tepkili, işte siyaset tarafına çok bulaşıyorsun neden böyle oldu diye. Ona da kısa bir açıklama getireyim. Efenim iktisat tabii ki çok önemli bir husus ancak salt tek başına, politik gerçeklikten uzak bir iktisadi yorum limonsuz çorba, sirkesiz kelle-paça tadı vermektedir. İktisat, politikanın mütemmim cüzüdür. Politik tercihlerde karar süreçlerini etkileyen bir iktisat olduğu doğrudur. Hatta öyle ki çoğu karar iktisadi bir gerçekliğe dayanmaktadır. Ancak günün sonunda iktisadı da aşacak şekilde çok fazla şekilde politik kararlar alındığını görmekteyiz. Bu yüzden sayfayı ya da platformu sadece bir iktisadi platform olmaktan çıkarmak istiyorum. Son dönemde politik yazıların artmasının sebebi budur.
Şimdi bir klasik olarak genelden alıp detaya gireceğiz, daha sonra mevcut vaziyeti analizleyip memleketimiz için muhtelif çıkarımlarda bulunacağız (bir sonraki yazıda yapacağım bunu) ve bu yazıyı da tarihin çöplüğüne atacağız. Haydi başlayalım.
Dünya Nasıl Dönüyor?
Tabi ki dünya dönmüyor olm manyak mısınız? Dünya düz ve penguenler aslında uçabiliyor (!)

Efenim malumunuz birçok yazımda gerek iktisadi gerekse uluslararası politik manada iç ve dış dinamikleri sizlere izah etmeye çalıştım ve çoğu yazımın sonunda istatistiksel, bilimsel, konvansiyonel, dış bükey tahminleme metotlarımı kullanarak (metotlar için bkz. Kuru fasulye yedikten sonra yaşanan bağırsaksal eylemler) (bundan sonrası ciddili) 80’de başlayan neo klasik iktisadi metotların sonuna gelindiğini, tek kutuplu dünya düzeninin bittiğini ve çok kutuplu yeni denge arayışının bir süre globali hırpalayacağını ve yeni iktisadi ve uluslararası politik nizamın (buna nizam-ı alem de diyoruz eski dilde) kurulacağını belirttik.
Peki gerçekten dünyada işler nasıl dönüyor? Yani neden buraya gelindi ve nereye gidilecekte kök gerekçeler nedir?
Malumunuz komplo teorilerini pek severim. İşte üllümünatü, rotşiltler, rakıfellırlar, dünyayı yöneten yedi aile, tapınak şövalyeleri vs. Tabi bunları seviyor olmam inandığım anlamına gelmez. Ancak benim gerçekten inandığım ve çoğu insanın saçma bulduğu komplo teorisi şu: günümüz gündemini dış ve iç politik hususların ağırlıklı kısmını küreselciler (bizim iktisat alanında finans kapital olarak adlandırdığımız ekip) -yerelciler çatışması ve bunu etkileyen dinamikler belirliyor. Bunun detayını anlatmak ve aslında bu fikrin biraz da propagandasını yapmak istiyorum.
Nedir? Dünyada yaklaşık 8 milyar insan var ve bu insanlar devlet aygıtlarının kimlikleri altında yaşıyorlar. Bu kimliklerle dünyanın %90’ında seçme ve seçilme hakkına sahipler. Yani bu insanların bir etki alanları var. Peki bu insanlar neyi etkiliyorlar? Devlet aygıtını kimin yöneteceğini.
Şimdi bunu bir kenara koyun. Başka bir konuya atlayalım sonra birleştireceğiz hepsini. Bir ekonomide temel olarak üç dinamikten bahsedebiliriz. Bunlar bireyler (hem emekçi hem tüketici olarak düşünün), sermayedarlar (girişimci ve rantçılar olarak düşünün) ve devlet.
Geneli itibarıyla bir ekonomi bu 3’ünün faaliyetleriyle döner. Bir ekonomide ise yoktan parayı var eden devlet kavramıdır. Yani bu 3’lüden en fazla her zaman devlet kazanır. Bunun sebebi devletin salt para basma yetkisinin olması değildir. Bunun ana sebebi devletin her şey üzerinde tekelinin olması, tüm faaliyetleri yasaklayabileceği gibi ruhsata bağlamasıdır. İşte bütün hikâye muhtelif gruplar oluşturarak devlet aygıtının kendi içerisinde var olan bu tekelci gücünden faydalanmak üzerine kuruludur.
Özetle devlet diye bir aygıt var, herkese varlığı da yokluğu da o dağıtıyor, e madem öyle biz bu devletin içine nasıl nüfuz ederiz düşüncesi bir grup güç odağında oluşuyor, bu da toplum mühendisliğini, siyaseti, nüfuz alanlarını ve kavgayı yanında getiriyor.
Küreselciler ve Yerelciler Kimlerdir?
Efenim küreselcilerden kastımız dünyadaki büyük sermayedarlardır. Bunu salt 7 aile vs. gibi düşünmeyin. Öyle şeylere ben de inanmıyorum. Devletin tekelinde olan hizmetleri işletme büyüklüğüne sahip/devletlerden bizzat kendisi hizmet ihalesi alabilecek büyüklükteki tüm global firmaları ve bunları destekleyen bilumum medya kuruluşu, bürokrat, şahıs vs. alayını küreselci olarak gönül rahatlığıyla etiketleyebilirsiniz. Bunlar global sermayedarlardır.
Ha bu konuda baktığınız zaman özellikle Vanguard Capital, Blackrock ve State Street firmaları dünya ekonomisinin büyük bir kısmına yön vermektedir. Biliyorsunuz genelde istatistik vermem ama bunda vereceğim hadisenin büyüklüğünü anlamanız için, bu üç şirketin yönettiği varlık değeri toplamda yaklaşık 25 trilyon USD’dir (blackrock 10 trilyon usd, vanguard 10 trilyon usd ve state Street 3 trilyon usd civarı). Rakamın büyüklüğünü anlamanız için söyleyeyim dünya global GSYİH’i yaklaşık 100 trilyon dolardır. Ha burada genelde itiraz geliyor, kardeşim bu firmalar aracı bankadır, kendisine yatırım yapan milyonlarca insanın parasını o kişiler adına yatırırlar filan ama burada şöyle bir durum var, bu kurumlar fon ihraç eden kurumlar. Yani sen bu adamın fonunu alırsın, paranı ona emanet edersin, bu adam bizzat kendi tüzel kişiliğini ortaya koyarak o fona sahip olur, yönetime katılır vs. Şimdi bu üç şirketin yanına bu düşünceler içerisinde olan/düşünceler içerisinde olmak zorunda kalan çok sayıda firmayı, vakfı (açık toplum vakfı gibi) ya da ülkeyi de ekleyin. Bu arkadaşlar dünya ekonomisinin büyük kısmını yürüten arkadaşlar. Yazıda bu küreselci ekip dönem dönem finans kapital olarak da geçecek.
Finans kapital kavramına da kısa bir değineyim öyle gideyim. Kavramı icat eden Hilferding adlı Marksist gomüniz bi’ arkadaş. Hilferding finans kapital’i “banka sermayesiyle sanayi sermayesi arasındaki içli dışlı ilişkiler” olarak tanımlar. Hain mi, evlat mı gömünüz çevrelerce halen tartışılan Lenin ise finans kapitali “banka sermayesiyle sanayi sermayesinin iç içe geçişi” olarak tanımlar. Bizim bu platformda bahsettiğimiz finans kapital ise artık kapitalizmin en son noktası olan politik kararlarda etkin hale gelen çok uluslu şirketlerin ortak bir paydada hareket ettiği, emperyal hedefler taşıyan bir oluşumdur.
Gelelim ringin diğer tarafına. Yerelci dediklerimiz ise global sermayedarlar değil yerel sermayedarlardır. Yani devletle ilişkisi kuvvetli olan sermayedarlardır.
Şu an menfaat üçgenini tamamlamış olmanız lazım. Yani bir ekonomideki 3 ana unsur bireyler (gariban siz), sermayedarlar (küreselciler ve yerelciler burada) ve devletler.
Devletler derken tabii ki devlet aygıtının kendisi canı olmadığı için bir gerçek kişi gibi değil. Bu aygıtı yöneten unsurlar, bu aygıtın içinde bulunan bürokratlar, silahlı kuvvetler.
Zaten günün sonunda fark edeceksiniz ki sermayedarlar ne yaparlarsa yapsınlar asla devlet erkine sahip olamadıklarından devletleşme eğilimine girerek bürokrasiye, askere ve nihayet siyasete sızmaya/nüfuz etmeye/etki alanlarına almaya çalışırlar.
Devlet içerisindeki bürokratlar ise bu sermayedarlara teslim olmak zorundadır. Ancak teslimiyet sırasında maksimum faydayı elde edebilecek imtiyazlar siyasetçiler tarafından kopartılmaya çalışılır. Siyaset dediğiniz kavramın büyük kısmı buradaki mahirlikten geçer. Özetle siyaset, devlet aygıtının teslim olması zorunlu olan sermayedar grubuna teslim olurken ki kuralları koyan ve bunu halk kitlelerine kabul ettiren bir organdır. Siyasetin en büyük mahareti bu global ya da yerel sermayedar grubuna imtiyaz verilirken toplum refahı ve kendi geleceklerinin devamı için maksimum faydayı sağlamaktır. Bu da siyasetçinin siyasi gücünden gelir.
Daha Türkiyesel bir tarzda ifade edecek olursak içerde milletvekili sayısından ötürü kanun geçirmekte bile zorlanan bir hükümetin sermayedarlar karşısında direnç seviyesini siz değerli okuyuculara bırakıyoruz. Başbakanı pijamayla karşılama olayları filan hep buradan geliyor.
Madem İkisi De Sermayedar Biz Neyin Zorunu Yaşıyoruz?
Efenim burada biraz sizi tarihe götüreceğim. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında memleketin en büyük sorunu yerli ve milli sermayedir, daha doğrusu yerli ve milli sermaye olmamasıdır. Süreç içerisinde devlet kendi isteği ve arzusuyla sermayedarlar yaratmış, daha sonra yarattığı bu sermayedarlar seçilmiş hükümetleri baskı altına almaya çalışmıştır.
Aslında dediğim gibi burada tercih kötünün iyisi şeklindedir. Ha hangisi kime göre kötünün iyisidir? O da tamamen ideolojik gelecek bakış açısına göre değişmektedir.
Ha senin yerli/milli sermaye dediğin unsur içerde kalıyor mu? Çoğu kalmıyor, sıkışınca şirket alıyorum ayağına bir şekil kaçıyor. Daha fazla taviz alacağı bir hükümet oldu mu kör topal geri geliyor.
Bugün yerelci güçlerin etkin olduğu ülkelere bakarsanız Örn. Rusya Örn. Çin vb. gibi hepsi içerde sermayedar besleyelim, onları belirli büyüklüğe ulaştıralım, oligark yapalım, varsın bizi zorlayacaksa kendi sermayedarımız zorlasın, ola ki bize ters gelir ülkedeki tüm varlığına çökeriz devlet erkiyle kafasındalar. Yerelciler tabii ki dışarıdan sermaye girişine karşı değiller ama devletin ruhsat tekelini zorda kalmadıkça global sermayedarla paylaşmak istemiyorlar.
Bunun iki temel sebebi var. Birincisi içerdeki sermayedarı içerde büyüttüğün için içerdeki varlığı oldukça fazla oluyor. Yani adam sermayesini dışarı çıkarmak istese de içerde ya birine ucuzdan satacak ya da karşılığıyla çıkacak. Ruslar buna konyak şişesi sistemi diyor. Ülkeye ince girersin, ülkede istediğin kadar büyüyebilirsin, ama ülkeden çıkmak istediğinde yine o şişeye girdiğin incelikte çıkarsın. Kazandığını bırakırsın.
İkinci sebep ise sermayedar içerde daha kontrol edilebilir bir yapıda oluyor. Gerek hukuk gerekse vergi yoluyla bu firmalara zor yoluyla istediklerini yaptırabilirsin. Yine muhtelif rakipler yaratarak bunları tehdit edebilirsin.
Global sermayedarlara bunu yaptırmak çok zor çünkü adamın ana varlığı zaten dışarda, sana şart koşma minnet duyma gibi ihtiyaçları yok. İşini gelirse çıkıp gidiyor işine gelirse kaçıyor. Zorlayamazsın, hayrına iş yaptıramazsın. Tehlike gördü mü kaçar gider.
Zaten akıllı siyasetçi iktidar erkini uzatmak için şunu yapması lazım: Önce medya kuruluşlarına hakimiyet sağlayacaksın ki burada propaganda gücünü eline alacaksın. Daha sonra mevcut sermayedarlardan güçlü olan ve senin iktidarının altını oyma potansiyeli olan her bir sermayedara karşı başka bir rakip sermayedar yaratacaksın ki denge mekanizması sağlansın. İlk bu denge mekanizmasını sağladıktan sonra kendi yarattığın sermayedarlar da sana tehdit olacağından kendi yarattığın başka sermayedarları da denge mekanizması olarak tutman gerekiyor.
Özetle siz halk kitlesi olarak her türlü sistematik de sömürüleceksiniz, bu kapitalist sistemin zorunluluğu olan bir şey. Ama kavga sizi kimin sömüreceğinde.
Ha bu işin dış politika bacağı daha fenadır. Wallerstein’dan gidersek; ülkenizi kalkındırmakj ve halkınızın cebine daha fazla para koymak için merkez ülkelerin güçlü sermayedarlarının hem know how’ına hem sermayesine şiddetle ihtiyacınız olacaktır. Bunları devşirmek için sizin içeriye global sermayedar almanız zorunludur. Ancak bunların gerçekten eyvallahı yoktur ve hiçbir zor kullanamazsınız. Ülkeyi sömürür, içerde semirir, semirdiği de halkınızın önüne konulan yemektir, sonra aynı boyutta çekip giderler. Özetle ülkenizdeki varlıkları dışarıya taşırlar. Ama dediğim gibi bunların da çoğu zaman eline hem know how tarafında hem de sermaye tarafından ihtiyacınız çoktur. Dış ülkeler de bu düzeneği bildiğinden buna sizi zorlarlar. İşte eskiden savaşlar meydan da oluyordu artık ekonomik denilmesinin sebebi budur.
Artık o ülkeyi işgal edip bir sürü askeri maliyete katlanmak yerine sermayesi ve know how ı yüksek şirketlerinizi o ülkelere akın ettirir, ettirirken de bilimum iltiması koparır, içerde oranın işgücünü sömürerek semirir ve aynı şekilde çıkarsınız. Arkanızda da kendi devletiniz olur. O devlet size bir şey yapamaz.
Ha bu neden böyle oluyor. Çevre ya da yarı çevre olan siz garibanların daha fazla, daha hızlı tüketmesi lazım, bunun için paranızın olması lazım, paran olması için bir şeyleri üretip dış dünyaya satman lazım, dış dünyaya satış için dış dünyada halihazırda üretilen ürünler ile rekabet edecek ürünler üretmen lazım, buna da know how gerek, bu da sen de yok, bu dışardan para verilip alınan bir şey değil. Bunun usülü merkez ülke şirketlerinin seni sömürmesine izin vermen ve bu gelenlerin ülkede bırakacağı know how tortusudur. Özetle bu da bir zorunluluktur.
Küreselciler ve Yerelciler Neden Kavga Ediyor?
Efenim kavganın ana sebebi devletin doğal sahipliğini taşıdığı tekelci gücü dağıtırken verdiği ruhsatlardan daha fazla faydalanmak ve ülkenin refah kazandığı/büyüdüğü süreçten daha fazla pay edinerek sermaye birikimi maksimizasyonu sağlamak.
Yani pastadan kim daha fazla pay alacak meselesi.
İşin içinde biraz yumurta tavuk hikayesi de var. Şimdi ideolojisini yaygın kılan dünyadaki ekonomik güce sahip oluyor. Dünyadaki ekonomik güce sahip olan ideolojisini daha çabuk yayıyor.
Peki ideolojini yaysan ne olacak?
Burada da mikroya girip kişinin nihai hedefinin devşirebildiği maksimum gücü devşirmek olduğunu, insanı var eden güdünün bu olduğunu söyleyelim. Detay için maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi güzel bir kaynak olacaktır. Zaten iktisat ve siyaset bilimini var eden nokta budur.
Ha günün sonunda ana hedef her daim kendi geninden gelenin sonsuza kadar sürdürebileceği bir saltanat kurarak tüm dünya nüfusunun buna biat etmesini sağlamaktır o ayrı bir mesele.
Küreselcilerin Merkez Üssü ABD’nin Kurguladığı Sistem Nasıldı?
Dedik ya sistem değişikliği olacak diye. Sistem değişikliğinin sebebi küreselci grubun yer ya da politika değiştirmesi gerekliliği.
Açık konuşalım içinde bulunduğumuz nizam-ı alem anglo sakson düzenidir. Bu düzende ülkelerin dış politikalarını temel olarak altı şey etkiler.
Bunlar;
- Ticaret yolları (tedarik) güvenliği
- Finansman tedarik güvenliği
- Enerji tedarik güvenliği
- Hammadde Güvenliği
- Gıda Güvenliği
- Sınır Güvenliği
Şeklindedir.
Önce bunlar kontrol edilerek kendi ülkeniz zirveye çıkarılır. Daha sonra bunun bir sonraki adımı uluslararası politikada etkinliğinizin arttırılması için bu altı kalemi de dünyada fazla olduğu yerlerde kontrol etmeye /nüfuz altına almaya çalışırsınız. Hegamon güç olmanın adımları temel olarak bu şekilde. Daha doğrusu ABD bize bunun bu şekilde olacağını gösterdi.
Şimdi ABD bu nizam-ı alemde Birinci Dünya Savaşından beri var, İkinci Dünya Savaşında güç gösterisi yapıyor, 1990’lı yıllarda ise gücünün zirvesine ulaşıyor. Buna nasıl ulaştı bu adamlar? Tabii ki yukarıda bahsettiğimiz unsurlar üzerinde tek tek hakimiyet kurarak.
Önce kendi sınır güvenliğini sağladı ki bu konuda zaten bulunduğu coğrafya olabilecek en güzel coğrafyaydı. Daha sonra gıda güvenliğini, daha sonra güney Amerika ülkelerini sömürerek enerji, gıda ve hammadde güvenliğini sağladı. Başlangıç aşamasında ise finansmanı en fazla göç aldığı Büyük Britanya’dan temin etti.
Dünya hakimiyetindeki en kritik adım denizlere (denizler üzerinde en fazla kullanılan ticaret yollarına/güzergahına) hakimiyettir. Çünkü dünya ticaretinin 2/3’ü denizler üzerinden yapılır. Keza enerji ticaretinin %90’ının denizlerden geçtiğini iyi biliyoruz. Yani bu yollara hâkim olarak ticaret yolları, hammadde, enerji tedarik hususlarının büyük kısmını çözersiniz. Bunu sağlamak için ABD her okyanusta bir filo gezdirmeye başladı. Tabi sadece bunu yapmakla kalmadı, gidip en fazla petrol üreten ülkeleri bulup onların bu petrolü dolarla satması hususunda muhtelif anlaşmalar imzaladı (thanks to Henry Kissinger). Hal böyle olunca ABD doları bir anda tüm dünyada en fazla talep edilen bir para birimi haline geldi. Böylece ABD karşılıksız para basmasına rağmen değeri düşmeyen bir kâğıt icat etmiş oldu 😊
Şimdi N’olacak?
Değişimden kastımız tam bu noktada başlıyor aslında. ABD’nin okyanuslarda gezen o koca koca filolarının finansmanını sağlayan doların dayandığı petrol yavaş yavaş hadi bana eyvallah ağalar benim misyonum doldu moduna girdi bile. Dolayısıyla artık ABD’nin para birimi olan dolar sınırsız bir şekilde talep edilmeyecek görünüyor. En azından şimdilik. (ABD’liler konuyu başka yere bağlamaz ise)
Hal böyle olunca ABD’de bir anda bizim şirketlerimiz niye Çin’de üretim yapıyor lan, bu Çinliler bizim ekmeğimize göz dikti, şirketlerimiz karlarını kaçırıyor gibi liberal ağızlardan hayatta duyulmayacak şeyler duymaya başladık. Günün sonunda Trump tekrar iktidara geldi ve muhtemelen şirketlerini yavaş yavaş içeriye çekecek. Bunun en büyük sebebi ABD’nin dünyanın üretim üslerinden uzak bir coğrafyada olması ve en azından olası bir jeopolitik sıkıntıda bilhassa gıda ve temel tüketim ürünlerinde kendine yeter hale gelmesi gerekliliği. (Evet günün sonunda yani şu kadar okuma, makale vs. sonrasında kahvedeki dayıların kendine yetetrlilik muhabbetinin bir nebze haklı olması insanı delirtiyor, haklısınız.)
Ha bu arada global GSYİH sıralaması çok mühim bir veridir. Bu veriye bakarsanız Çin ile ABD’yi ikinci ve birinci sırada görürsünüz. Esas mevzu da burada yatıyor. ABD kendi liderlik döneminin sonuna yaklaşıldığının farkında. Yüzünü Çin’e dönmek istiyor ama yıllardır doları rezerv para yapmak için kurguladığı sistemin merkezi Ortadoğu’yu bırakması ve sistemi de değiştirmesi gerekiyor. Bunun en önemli sebebi ABD’nin kendi desteklediği/desteklemek zorunda kaldığı diyelim ya da tam bilemedim burayı, sistem olan küreselleşmenin kendisine karşı Çin gibi bir dev yaratmış olması. Bildiğiniz üzere Çin 2000 yılında Dünya ticaret sistemine tam olarak adım attı ve yaklaşık 25 senede bir anda ABD’ye rakip oldu. Şimdi ABD tabi bunu görüyor ve bu düzeneğin bitmesini istiyor. Çünkü bu sistemde Çin sürekli rezerv biriktiriyor (evet merkantalizm halen bu dünyadaki en geçerli akçelerden biridir) ve kendisini de giderek daha kötü hale getiriyor. Bu yüzden ABD bir anda devlet politikası olarak küreselleşme karşıtı hale gelmese de küreselleşmenin içinde olmak istemeyen bir yapıya dönüşmeye başladı. İşte bu süreçte ABD’nin başına Trump geçti ve biz gümrük duvarlarını yeniden öreceğiz sürecini kurgulamaya başladı.
Hani adamlar ulan yenileceksek de biz kontrollü yenileceğiz aga derdindeler. Bu iş biraz filmlerdeki yıllarca mafyaya çalışmış ama mafyadan kurtulmaya çalışan ama bir türlü o pislikten çıkamayan adamların hikayesine dönecek gibi ya, du’ bakalım belli olmaz.
Ha burada şunu belirtmeden geçemeyeceğim, yani Çin’in yaptığı da her babayiğidin yapacağı iş değildir. Adamlar yıllarca kan kustu kızılcık şerbeti içti o ihracatı yapıp rezerv biriktireceğiz diye. Bu biriktirdikleri rezervi de boşa filan harcamadılar, bildiğin katma değeri yüksek ürünleri üretiyorlar, kendi teknolojileri var ve bu teknolojiler bir çok noktada ABD’li/batılı muadillerinden çok çok daha iyi. Yani Çin’in bu büyümesi feyk filan değil, bildiğin adamlar gerçekten kalkındı, bir şekilde sermayeyi doğru yere kullandı ve şu an inovasyonu ve teknolojiyi kendileri yapıyorlar.
Küreselciler de Sistemin Değişmesini İstiyorlar
İki önceki başlığı okuyup, oğlum mal mısın mis gibi sistemi oturtmuşsun niye sistemi değiştireceksin diyenleri buraya alalım. Burada biraz fütürizm modumuzu açıp sallayacağız.
Efenim malumunuz bir nane var AI, artificial intelligence ya da yapay zeka diyoruz. Son da söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Globalin ana oyun kurucusu bu teknoloji ve bu teknolojinin sonucu insana ihtiyacın azalması.
Şimdi günümüz mevcut dünya düzeninin en önemli etmenlerinden birisi insan ve halk kitleleri. Çünkü bunlar tüketiyorlar, ancak tüketmelerinden de önemlisi çalışıyorlar ve sermayedarlara para kazandırıyorlar. Sermayenin para kazanabilmesi için en kritik konu bu insanların çalışması. Biraz sosyalizme kayarsak ve Marx’a bakarsak onun dediği üzere sermayedar emeği sömürerek para kazanır.
İşte bu sermayedarlar halk kitleleri kudurmasın diye yıllarca bunlara maaş verdi, özlük hakları, Bismarck’ın sosyal güvenlik sistemi gibi sistemler kurarak ihtiyaçlarını giderdiler. Ancak ciddi de masraflara katlanıldı. Bunlar hep şirketlere gider oldu. Bunun yanında muhtelif yönetimsel problemler ve usulsüzlükler yaşandı. Özetle insan unsuru üretim süreçlerinde hep problem yarattı/bilinmezliğe neden oldu ve maliyeti arttırdı. Evet sermayedar bireyin emeğini sömürdü ama vay efendim grev yaptı vay maaş artışı istedi bir türlü o tam sömürüye boyun eğmedi.
Şimdi yapay zekanın ortaya çıkması ile insan kavramı iktisadın arz tarafından çekiliyor artık.
Özetle yıllarca sizin emeğinize ihtiyaç duyan sermayedarların artık size üretim tarafında ihtiyacı yok. Ha tüketim tarafına gelirsek tabii ki tüketim talebi kısmında ihtiyaçları var. Yani sizi öldürmeyecekler merak etmeyin. Covid pandemisiyle hatırlarsanız işte üst akıl cart curt insanların nüfusunun azalmasını istiyor filan deniyordu öyle bir hikaye yok ya da ben inanmıyorum/bana mantıklı gelmiyor. Bu adamların ürettiği malların birileri tarafından satın alınması gerekiyor. Onlar da sizlersiniz.
Ol sebepten, hatırlarsanız özellikle 2008 krizinde helikopter para olayı konuşulmaya başlanmıştı. Bu gibi politikalar tamamen bunun yansıması şeklinde.
Ez cümle;
AI yapısının insanı üretimden çekecek olması,
ABD’nin Çin ile verdiği liderlik savaşında hasmına tam manasıyla odaklanabilmesi için küresel ticareti, kendi rezerv para birimini filan umursamayıp kendi iç gücünü arttırmaya odaklanmasının tek kutuplu dünya düzenini komple bozacak olması, bu durumun iktisadi sonuçlarının finans kapitale yaramaması,
Finans kapitalin dünya üzerinde hala sömürecek bir yerler bulması,
Ve bir ihtimal global ticaretin hamisi yeni bir dünya lideri ülke olasılığı ortaya çıkması,
Küreselcilerin de tek kutuplu dünya düzenini değişmesini istemesinde etkili.
Son cümleyi biraz daha açmamız gerekebilir, finans kapitalin burada temel isteyeceği elbette tek kutuplu bir dünyadır, ancak ABD ile Çin arasındaki rekabet de zorunlu ve öldürücüdür. Bunun gerçekleşeceği de kesindir. Dolayısıyla çok kutuplu bir dünya düzeninin gerçekleşme olasılığı fazladır. Bu senaryoda finans kapital için tarafların tümüne nüfuz etmek mantıklıdır. Dahası olası çok kutuplu dünya düzeninde kuvvetle muhtemel tedarik bölgeleri/ekonomik bölgeler oluşacağından her bir bölgeye ve başta o bölgenin liderine nüfuz etmek çok mantıklı harekettir.
Neden Novus Ordo Seclorum?
Novus ordo seclorum Latince olup Türkçesi yeni dünya düzenidir. Doların üstünde filan da yazar açıp bakın. Burada yeni bir dünya düzeni derken bundan kasıt yapay zekanın da getirdiği ekonomik yapıyla yeni bir ekonomik ve uluslararası ilişkiler sistematiği kurulmasıdır. Bu özellikle dünyada küreselci güçler olarak nitelendirdiğimiz kesimin dünyanın evirilmesini istediği yöndür.
Ne istiyor bu adamlar: tam manasıyla globalize olmuş bir dünya, üretim süreçlerinin tamamen otomatize edilmesi, insanın tüketim ve harcama dışında hiçbir süreçte yer almaması, temel bir yaşam gider desteğinin devlet tarafından her bir vatandaşına o ülkenin gücü düzeyinde ödenmesi, bu insanların bunu kullanarak şirketlerden ürün satın alması, böylece şirketlerin hem kar ve sermaye biriktirme odağını yitirmemesi hem de insan faktörünün ortadan tamamen kaldırılarak bu kişilerin üretim süreçlerini sekteye uğratmasının engellenmesi.
Sizlere yukarıda belirttiğim üzere yerelci dediğimiz görüşe yakın olan hükümetler mevcutlar. Bunlara örnek olarak baktığımızda Rusya, Çin ve hatta Türkiye’yi burada sayabiliriz. Ve bunlara ek olarak dünyada fazla kullanılan ve diğer ülkelerde olmayan/görece az olan hammaddelere sahip ülkelerin hükümetleri var. Özellikle petrol, kömür vs. buna örnek verebiliriz. Bunlar yerelci olmalarından mütevellit ağırlıklı olarak devlet şirketlerine yahut yerel sermayedarlara bu kaynakları işlettirip sattırıyorlar. Bu da bizim küreselci tayfayı rahatsız ediyor.
Yine baktığınızda sizlere daha evvel rezerv para sisteminde izah ettiğim bir petro dolar modeli var. Burada petrolün dolarla satılmasının zorunlu olmasından dolayı herkesin; ABD dolarına ihtiyacı oluyor, böylece ABD herhangi bir karşılığa dayanmadan dolar basıp krizleri bu şekilde atlatabiliyordu. Özellikle 2008 krizi atlatılmasında bu metodu görmüştük. Ancak iş öyle bir noktaya dayandı ki ABD her krizi para basarak çözmeye başladı, ancak bu öyle bir aşamaya geldi ki yaklaşık 20 yılda 1 trilyon USD olan FED bilançosu 30 trilyon USD’ye erişti. Bu esasında paranın muhteviyatı gereği doğrudan ABD Hazinesinin borcudur. Şu an bu durum pek çevrilebilir görünmüyor. Çünkü kamu borcu/GSYİH oranı %124’e erişti. Yani bir krizde daha para basılarak geçiştirilecek bir durum yok.
Yine bu hammaddeci ülkeler artık kendi para birimleriyle hammaddelerini satmaya başladı. Yine burada en fazla zorluk yaşanan konulardan birisi tüm bu süreci sağlamak için yani USD’nin rezerv para birimi olmasını sağlamak ve petrolün özellikle sadece usd bazında satılabilmesi, dünya ticaretinin güvenliğinin sağlanması için ABD her bir okyanusta koca koca filoları gezdirmenin maliyetine katlanıyor. Artık bu maliyetler fazla gelmeye başladı. Trump’ın Avrupa ve NATO ülkelerine “bütçelerinizin %5’ini askere harcayacaksınız ülen” çıkışı ve Ukrayna ve Suriye konusunda “benim askerlerimin burada ne işi var” çıkışı bundan ibaret aslında.
İşin çok ilginci ABD coğrafi olarak bir ülkenin olmasını isteyebileceğiniz en güzel konumda. Çok geniş bir arazi, size tehdit olamayacak komşular, ana tehditlerden karasal ve denizsel olarak ciddi uzaklık. Yani ABD’yi dışardan işgal edemezsiniz. Böyle bir lojistik düzeneği kurup bu lojistik maliyeti kaldırabilecek erkek yok. Ve ABD gelinen noktada hem biriktirdiği sermaye, zenginlik, refah ve üretim gücü ile mevcut durumunu koruyarak rahatlıkla yaşayabilecek durumda. Özetle patron yavaş yavaş kendi içine çekilmek istiyor. Ha bu süreçte belki biraz topraklarını büyüterek çekilecektir orası ayrı bir tartışma konusu, kendini iyice garantiye alarak çekilecektir o kısım başka. Ama günün sonunda şunu bilmek lazım, ABD oyuncaklarını toplayıp yatmaya gidecek. Sebepleri de yukarıda sıraladım. Şimdi gelelim novus ordo seclorumun devamına.
Novus Ordo Seclorum
Bu konu biraz çetrefil. Üstüne çok fazlaca yorum da gelir gelsin de zaten. Fikirler tıpkı bir satranç oyunu gibi hamle yaptıkça gelişiyor ve gerçekten ilk hamleden sonra trilyondan fazla oyun olma olasılığı var. Asla oyunun sonucunu hamleleri görmeden bilemezsiniz.
Novus ordo seclorum tarafında kritik konu küreselci şirketlerin alacakları aksiyon. ABD’nin giderek içe kapanacağını sebepleri ve gerekçeleriyle yukarıda izah ettim size. Hal böyle iken küreselci sermayenin dünyanın yeni liderini/bölgesel liderlerini hem desteklemesi hem de ona doğru koşması gerekiyor.
Burada küreselci sermaye için en kritik konu halen üzerinden para kazanabileceği yerler. Bildiğiniz üzere üretim süreçlerinde dönüşüm halen tamamlanmadı. Yukarıda AI süreçlerinin üretim iktisadını ve dolayısıyla nüfus projeksiyonları dahil her şeyi değiştireceğini izah ettim. İşte bu geçiş sürecinde küreselcilerin halen sömürebileceği bir grup emekçi var. Çünkü insan ile üretmek halen ucuz. AI ile karanlık fabrikalarda üretim için halen ciddi bir sermaye ihtiyacı ve yatırım ihtiyacı mevcut. Tahmin ettiğiniz üzere bu sömürülecek emekçiler de nüfusu yüksek olan doğu asya ülkeleri ile çok kutuplu dünya düzeninde bölgesel tedarik zincirlerinin lideri olacak ülkeler. Bu doğu asya ülkelerinin ve diğer liderlerin önemli bir özelliği de yeşil dönüşüm kapsamında kullanılacak olan nadir toprak elementlerinin bu ülkelerde çokça bulunması.
Zaman içerisinde bu dönüşüm bitene kadar yani fosil yakıt kaynaklı enerji ilgili ülkelerde sona erene ve mevcut klasik fordist üretim modelinde emek, AI ile üretimden daha ucuz kalana kadar para bu ülkelere akacak. İşte finans kapital yani küreselciler tabii ki bunu bırakmayacak. Fosil kaynaklı yakıtlar sona erene kadar işgücü ihtiyacı devam edecek, bunlar bitene kadar da finans kapital işgücü fazlası olan ülkelere taşınarak orayı da kurutup yeşil dönüşüme tam öyle geçilecek.
Çünkü küreselci ekip halen emeği kullanarak ucuza üretim yapabiliyor. İşte bu geçiş sürecinde novus orda seclorum demeyelim de geçici bir novus ordo seclorum oluşacak. Bunlar başta Çin olmak üzere muhtelif doğu asya ülkelerine göç edecekler, hem imalatlarını hem paralarını hem de diğer unsurları ABD’nin kendi içine çekilecek olmasını da bahane ederek buralara taşıyıp bir süre Çin’e ve özellikle diğer bölgesel tedarik zinciri lider ülkelerine refah sağlayacaklar. Yolculuklarının sonraki durakları yine en yüksek menfaati elde edecekleri yer olacak. Bunu bilmek için allame-i cihan olmaya gerek yok zaten.
Yeşil Dönüşüm Hikayesi
Peki yeşil dönüşüm bu işin neresinde? Efenim malumunuz olacağı üzere Greta Thunberg diye bir denyo çıktı, bu eleman aynı zamanda azılı bir PKK destekçisi, global summitlerden birinde tüm dünya liderlerini karşısına alıp ‘how dare you’ demek suretiyle tüm devlet adamlarını fırçaladı. Ulan sen kimsin ya da senin arkandaki destek ne ki böyle konuşabiliyorsun derseniz eğer bu kızın arkasındaki desteğin küreselciler olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Öyle olmasaydı çıkıp tüm dünya liderlerini kameraların gözü önünde fırçalayamazdı. Peki bu greta hıyarını bir kenara bırakırsak nedir bu yeşil dönüşüm ısrarının sebebi? Yani greta çıkıp dedi diye haksız mı diyelim bu yeşil dönüşüme bi’ ona bakalım.
Yeşil dönüşümü tetikleyen şey tabii ki doğanın çok zarar görmesi vay efendim iklimin değişmesi filan değil. Bu kadar iyi niyetli olmayın olm size köprü möprü ellerinde ne varsa kaktırır geçerler bak. Burada yeşil dönüşümün ana sebebi bir zorunluluk. Bu zorunluluk da esasında fosil yakıtların tükenmesi ve fosil yakıt sahibi ülkelerin bu güçlerini politik olarak kullanması sonucunda küresel sermayedarları zor duruma bırakması kaynaklı.
Bildiğiniz üzere dünya politik tarihin etkileyen önemli hadiselerden birisi 1970’te yaşanan iki petrol krizidir. Bu kriz sürecinde arap-israil savaşı nedeniyle dünyadaki fosil yakıtlı enerjinin büyük kısmına sahip olan arap ülkeleri israile verilen destekler nedeniyle Avrupa ve amerikaya petrol ihracatını durdurmuş, petrolün varil fiyatı yukarılara tırmanmış, akabinde ise doların rezerv para olması süreci başlatılmıştır.
Devam eden süreçte Arap ülkeleri her fırsatta petrol üretimini bir araç olarak kullanmıştır. ABD’de her seferinde sopa gösterip bunları dize getirmiştir. Şimdi gelinen süreçte ABD’nin kendi içine çekileceğini söylemiştik. Olası bir çok kutuplu dünya düzeninde bir de üstüne petrol üreten ülkelerin sürekli sorun çıkartması başta üretimin devamlılığı olmak üzere bir çok konuda sıkıntı yaratacaktır. Bir de bunun üstüne tükenen petrol türevi fosil yakıt rezervlerini eklerseniz burada ciddi bir değişim gerekliliği açıktır. İşte mevcut yapıyı öyle bir sisteme evirmeniz gerekir ki imalathanelerin bulunduğu yerlerde enerji sorunu çözülmelidir. Tüm bu gerekçeler ve akış kapsamında yeşil enerji dönüşümü dünyada başlatılmıştır.
Burada finans kapitalin ne istediğini ve sürecin nasıl tamamlanacağını tam olarak anladınız diye düşünüyorum. Önce ABD’den çıkılacak ve muhtelif bölgesel lider ülkelere taşınılacak, akabinde burada da emek sömürülecek, fosil yakıtların bitmesi ve AI süreçlerinin üretimi tamamen kaplamasıyla insan faktörü üretimden def edilecek.
Peki bu iş madem bu kadar önemli neden AB ülkeleri bu yeşil dönüşüm süreci yaparken topu taca atıp kömüre ve nükleere geri döndü.
Efenim bir kere ne dedik biz petrol yazımızda filan. Bilinen en ucuz, en verimli yakıt fosil yakıtlardır. Bunun dışında kalanların tamamının enerji dönüşümü verimsizdir. Özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarında depolama sorunu bulunuyor. Depolanan enerjinin tekrar sisteme verilmesi halinde de ciddi bir verimsizlik mevcut. Özetle o alandaki teknoloji ilerleyene kadar kömür ve nükleerden devam.
Bir diğer husus ise yeşil dönüşümün tamamlanması için harcanacak olan karbon miktarı ile kullanılacak olan nadir elementlerin çıkarılması için gereken madencilik süreçlerinin esasında tahmin edilenden çok daha büyük bir karbon salınımına neden olması.
Özetle yeşil dönüşüm hikayesi cidden uzun sürecek bir hikaye. Ya burada bir gamechanger teknoloji devrimi yaşanacak ya da bu karbon maliyetlerin kabul edilerek yeni bir yola çıkılacak.
Ha benim bu noktada şahsi görüşüm direk nükleer tarafına odaklanılacağı yönünde ama bakalım göreceğiz. Bu yeşil dönüşüm nanesinin bir şekilde sona erdirilmesi lazım çünkü. Yukarıda sebepleriyle anlattım. Hani bir şekilde bu sistem oturtulacak ama hangi yöntemle oturtulacak orası muamma.
Özet Geç Faruk (Ara Özet)
Şimdi unutanlarınız için buraya kadar ki kısımda özetle globalde uluslararası ilişkileri belirleyen şeyin salt devletler/hükümetler arası ilişkiden ibaret olmadığını, bilakis şirketler üzerinden finans kapital ve yerel sermayedarlar mücadelesi olduğunu, devam eden süreçte de bunun böyle olacağını, ABD’nin muhtelif gerekçeler ile artık kendi kabuğuna çekilmek istediğini, bu durumun hem finansal hem de uluslararası ilişkiler bazında bir çok etki yapacağını, çok kutuplu dünya nizamına geçişin tedarik zincirleri bölgelerine sebebiyet vereceğini, mevcut yapıyla finans kapitalin bu zincirlerin liderlerine geçeceğini, yeşil dönüşümün bir vesile nihayete ereceğini, lakin dönüşümün içeriğinin farklı olabileceğini anlattık.
Şimdi yavaştan işin ceplere dokunacak kısımlarına dalmak da fayda var.
Global İlişkilerin Gidişatı
Ne dedik? ABD yavaştan kaçıyor, içine çekilecek dedik. Detaylarıyla anlattık tekerrüre düşmeyelim. Bundan sonraki hikâyede tedarik zincirleri bölgelerinin öne çıktığını göreceğiz. Bunu daha evvelce sizlere muhtelif yazılarımızda bahsettik ama burada tekrar anlatalım.
Beklediğimiz bölgesel tedarik zincirlerinin şunlar olacağını düşünüyoruz.
ABD önderliğindeki ABD Ekonomi Bölgesi,
Rusya önderiliğindeki Kuzey Ekonomi Bölgesi,
Çin önderliğindeki Asya Ekonomik Bölgesi,
Almanya önderliğindeki Avrupa Ekonomi Bölgesi,
Türkiye önderliğindeki Ortadoğu Ekonomi Bölgesi,
Ve henüz kaç parçaya bölüneceğini ve liderlerini (esas nüfuz sahibi olacakları) tahmin edemediğim Afrika Ekonomi Bölgeleri
Öngörümüz ne yönde burada? Her ekonomi bölgesi kendi içerisinde gümrük duvarlarını kaldıracak ve emek yoğun olan ülkelerde (örneğin Ortadoğu’da Türkiye) üretim yapılacak, bölge içerisinde ise serbest emek ve sermaye dolaşımı göreceğiz görünüyor. Finans kapitalin de bu bölgelere yatırıma koşacağı ve özellikle üretim yapacağı ülkelere yerleşeceği açık görünüyor.
Ve tabii ki bu ilişkilerin getireceği her ülkenin kendi önceliklerine göre (ihtiyaç listesine göre) kuracağı ekonomik temelli uluslararası ilişkiler.
Vakti zamanında sizlere uluslararası ilişkileri etkileyen hususları sıralamıştım. Bunlar sırasıyla;
-ticaret ilişkileri, (Pazar güvenliği)
-enerji tedarik güvenliği,
-hammadde tedarik güvenliği,
-gıda tedarik güvenliği,
-su tedarik güvenliği,
Şeklindeydi ve tabii ki bunlarda bi’ değişiklik henüz olmadı.
İşte yeni dönem ilişkileri merak ediyorsanız ülke ülke bu sıralamayla ilişkilere yön verilecek.
Her ülke önce kendi tüccarlarının pazarının en fazla olduğu ülkelerle mevcut ilişkiyi koruyup bu pazarlarda kendi firmalarına rakip olan ülkelerin mallarına ilişkin aksiyonlar aldırmaya çalışacak. Daha sonra ülke içi üretimlerde özellikle bölge tedarik zincir liderleri için enerji tedariki ve bu tedarikin yollarının güvenliği sağlanmaya çalışılacak. Diğerleri de aynı silsile ile gidecek.
Ancak şunu unutmayın, bu süreçte her ülke kendisi için stratejik sektörler olan sektörleri koruyacak ve bunu korumak için gerekecek olan bilumum damping vs. hepsini yapacak. Zaten gerginlikler de bu aşamada ortaya çıkacak.
Nedir bu sektörler: tabii ki tekstil vs. değil. Özellikle kişisel verileri içeren teknolojik sunucu vb. hizmetler, yine yapay zekâ teknolojileri, savunma sanayi teknolojileri, tarımda inovatif girişimler, kritik hammaddelere yönelik sektörler. Bu sektörlerde aşırı korumacılık göreceğiz.
Peki diğer sektörlerde ne olacak? Küreselciler demiştik sizlere. Küreselci şirketler tedarik zinciri bölgelerinde birer merkez belirleyip o merkezlere akın edecekler.
Ha bu noktada Çin ve ABD arasında gerçekleşen ve ekonomik gerginliğin askeri sahaya yansıması vaziyetinin bölgesel tedarik zinciri içerisindeki ülkelerde yaşanacağını düşünmüyorum. Yani elbette ekonomik gerginlikler olacak ama bunlar fiilen sıcak çatışmaya ya da Proxy güçlerin çatışmasına dönmeyecek.
Burada ikincil önemli belirleyici husus geçen yüzyılın olduğu üzere bu dönem de enerji olacak. Özellikle enerji konusunda noksanlık çeken ülkeler dış politikalarını daha da bu konu üzerinden evirmeye çalışacaklar.
Örneğin Avrupa ülkeleri ve Rusya arasındaki ilişkiler de ABD baskısı ile Arap ülkelerinin bu konudaki yükselişini görebileceğiz.
Buradan da anlayabileceğiniz üzere önümüzdeki süreçte özellikle enerji hammaddesi olan ülkeler ve kritik hammadde sahibi olan ülkeler tekelci eğilimlerden sıyrılarak ülkelerin yönlendirmesi ile farklı fiyatlamalara gidebilecek ve nihayetinde fiyatlamalar nedeniyle muhtelif gerginlikler göreceğiz.
Global İlişkilerin Gidişatı ve Finansal Mimarinin Değişimi
Bitcoin yazımda önümüzdeki süreçte bitcoin değil ama kripto tabanlı ulusal para birimlerinin popülerleşeceğini belirtmiştim ki halen aynı fikirdeyim. Özellikle CBDC denilen merkez bankalarının dijital paralarının yaygınlaşacağını düşünüyorum. Burada da fiat para dediğimiz itibari para sistemi halen geçerli olduğundan insanların şahsi rezervleri ile (servet tutma aracı) ülkelerin ulusal rezervlerinin yine başta altın olmak üzere altına endeksli CBDC ve rezervi güçlü olan ülkelerin CBDC’lerinde yoğunlaşacağını söylememizde bir sakınca yok.
Eski nizamın bir benzeri olacak ama daha fazla alternatif olacak. Zaten finansal erişilebilirliğin arttığı günümüz dünyasında neredeyse herkes cebindeki aletle istediğini alıyor istediğini satıyor. Buna daha fazla alternatif eklenecek. IMF’nin bahsettiği convertible döviz cinsleri sınıflaması kalkarak tüm ülkelerin para birimleri convertible hale gelecek. Ha belki bunu fiziken teslim alamayacaksınız o ayrı. Hoş zaten pandemi dönemiyle birlikte fiziki paranın toplam hacim içerisindeki oranının giderek düştüğünü söylemeye gerek yok sanırım.
Ancak burada kaçırılmaması gereken önemli bir nokta değişen finansal mimari yapı. Yani bu aslında bambaşka bir yazının konusu ama kısaca değinelim. En azından 1970’den beri biliyoruz ki güncel paralar ülkelerin merkez bankalarının imzaladığı birer çek/senet gibi unsurlar. Biz buna yer yer itibari para, yer yer fiat para filan diyoruz. Güncel finansal mimari ise bu itibari paralardan en çok itibar görenler üzerine kurulu. Yukarıda çokça bahsettim ABD bu işten cayıyor, rezerv paranın yenisi gelecektir vs. ama bunlar bir süreç, belki ileride hiç rezerv para olmayacak onu da bilmiyoruz. Ama finansal mimari bu bakımdan değişiyor. Böyle saçma sapan coinler filan yükseliyor ayağına millet bitcoin tarafını bir nane zannediyor ama orada esas mesele şu: kripto tabanlı bilgi doğrulama yapısı ve kontrat sistemiyle sistemin güvenilirliğinin sağlanması ve bu güvene dayanarak herkesin para çıkarabilecek olması, bunu istediği borsada satabilecek olması. Örnek: trumpcoin. Finansal mimarinin temelden değişiyor olmasının sebebi bu. Yukarıda bahsettiğim CBDC’ler dışında para basma yetkisinin ülkelerden çıkıp şirketlerde de olabileceği bir döneme gireceğiz bence. Hatta birçok insanın gidip Mozambik meticalı almaktansa trumpcoin alacağına eminim. Şu kadar korumacılığı anlatıp sonunda böyle deyince biraz garip oluyor ama bu konuyu izlemenizi tavsiye ederim. Aslında işin esasına bakarsanız devletlerin senyoraj gelirlerini dahi şirketlere kaybedebileceği tarihsel bir süreç beklentim var. Bu dünya tarihinde tıpkı İstanbul’un fethi gibi kritik bir hadise ve bence çağ değiştirecek bir unsur.
Bununla birlikte korumacılığın arttığı, şirketlerin dahi para basabildiği ve merkantalizm düşüncesine yakın bir iktisadi görüşün seyredeceğini düşündüğümüz yakın gelecekte ülkelerin (şirketlerinin) rezerv biriktirme adına daha fazla ihracat yapması gerekecek. Daha fazla rezerv biriktirmek için daha fazla ihracat yapması gereken ülkelerin (şirketlerinin) para birimlerini kasıtlı olarak düşük tutma çabası artacak. Bu da yani para politikaları da tıpkı Japonların plaza anlaşması öncesinde olduğu gibi muhtelif gerginliklere sebebiyet verecektir.
Yine halk kitlelerinin uzunca süreler enflasyonla sınanacağı bir sürece yakınsadığımızı söylememiz yanlış olmaz. Bunun gerekçelerini yukarıda anlattığım parçaların komplesini birleştirirseniz az çok idrak edersiniz diye düşünüyorum.
Enflasyonist dönemlerde neye para yatırarak kazanırım ise uzun mesele. O konuyu da bi zahmet kendiniz düşünüp şey yapıverin her şeyi de burdan beklemeyin.
Şimdi bu upuzun yazıyı burada sonlandırıyorum. Bunun devamı gelecek. Devam yazısı tavsiyeler şeklinde ülkemiz için olacak. Kendinize iyi bakın sevgiler selamlar.