Politika

Siyaseti Anlamak Üzerine

Efenim malumunuz okulunu okumadık ama sağolsun internet her konuda bize bir şeyler yazma imkanı sunuyor. Yine zır cahilliğime dayanarak bu gün bir yazı kaleme alacağım. 

Bu yazımızda konumuz özellikle iç politikaya ilişkin olacak. Siyaset nedir, kimler nasıl hareket eder, neleri amaçlarlar gibi sorularımızın cevabını kendi adıma arayacak ve bulmaya çalışacağız.

Şimdi hepiniz yazının manşet fotoğrafını merak ediyorsunuz. Ben konuyu bağlayayım. Yazımı yazmadan önce şunu belirtmek istiyorum.

Mozambik’in bu karanlık ve puslu vadisinde yaşananları anlattığımız bu yazıdaki kişiler ve kurumlar, tamamen hayal ürünüdür.

Kurtlar Vadisine de selam olsun.

Özetle burada yazılanlarla Türkiye’deki şahısların, kurumların, partilerin herhangi bir alakası yoktur. Burası Mozambik ülkesinin iç siyasetine ilişkindir. Sonra gidip beni mahkemeye vermeyin, bunu çıkarır gösteririm.

Bir Parti Nasıl İktidara Gelir?

Sermaye her zaman kazanır. (Henry Kissenger)

Bu bağlamda öncelikle bir partinin nasıl iktidara geleceğini anlatmaya çalışalım.

Öncelikle bir partinin iktidara gelebilmesi için 3 temel unsura ihtiyacı vardır. Bunlar sırasıyla para, medya gücü ve teşkilattır.

Bu üç unsur olmadan iktidara gelmeniz mümkün değildir. Bu üçlü güç tamamen birbirinden beslenir. Yani para oldukça medya gücü, medya gücü oldukça teşkilat, ya da teşkilat oldukça medya gücü,ya da teşkilat oldukça para veya para oldukça teşkilat. Bunu bir çember gibi düşünün. Çemberin herhangi bir unsurunun büyümesi diğerlerini de büyütüyor ve çember şekli hiç bozulmuyor. Buradaki unsurlardan birisi büyürse çember büyümek zorunda ve tabi küçülürse de çember küçülmek zorunda kalıyor.

Hayattaki en önemli şey para olduğundan biz parayla başlıyoruz. Ancak yukarıdaki çember hadisesini unutmayın.

Parayı Elde Etmek

Sorulardan birisi şudur: bana parayı kim verecek ? Daha doğrusu yukarıda girişini yaptığım sermaye her zaman kazanır lafının gereğini nasıl yerine getireceğiz. Kim bu sermaye, nereden gelecek, nasıl çekeceğiz ?

Bu sorudan sonra hemen takip edecek olan ise bu parayı bana niye verecekler? Sonuçta bedava peynir ancak fare kapanında olur. Kimse de çıkıp hayrına para vermeyeceğime göre bir beklentileri olmalı bu insanların.

İşte tam olarak siyasetin nasıl şekillendiği anlamaya başlayacağınız noktadasınız.

Sizlere devlet yazımda bir devleti, devletin ne koşullarda hangi amaçlarla kurulduğunu anlatmıştım. İşte burada refah kavramını ve refaha daha erken erişenin her daim önde olacağını, hatta oyun teorisindeki ilk hamle avantajını kullanacağını belirtmiştim. Okumayanlar gitsin okusun.

İşte paranın kritikliği burada yatıyor. Refah maksimizasyonuna ulaşmaya çalışan halkı refaha taşıyacak hizmetler verilirken bu hizmetleri görenler daha fazla refah içinde olmalılar.

Anlamadıysanız şöyle düşünün. Devlet halkını refaha ulaştırmak için hiçbir özel sektör şirketi tarafından yapılamayacak olan büyük, yatırım geri dönüş süresi uzun, yatırım geri dönüşü olmasa da (yatırım karlı olmasa da) stratejik bazı şeyleri yapar. Bunu yapmak için kamu finansmanı kullanılır. 

Kamu finansmanı dediğiniz aslında tıpkı kitle fonlaması gibi bir şeydir. Yani devlet hiçbir şahsın/teşebbüsün yapmayacağı işleri, vatandaşlarından vergi adı altında toplar, hatta bu gelirlere güvenerek gider sağdan soldan borç alır ve toplum refahını arttırıcı etkisi yüksek olan alanlara yatırım yapar. Özellikle köprü, yol, baraj, okul, adalet, eğitim hizmetlerinde bunu çok rahat görürsünüz. 

Makrodan Mikroya Dalış

Bunu daha iyi anlamanız için biraz mikro iktisat bilgisine sahip olmanız gerekiyor. Özellikle mikro iktisatta mallar sınıflara ayrılmıştır. Bunlar kamu malı, tüketim malı… şeklinde gider. İşte kamu malı üretmek kamunun temel görevidir.

Kamu malını da ikiye ayırmak gerekiyor bence. Burada devlet tarafından taşere edilebilecekler ve devlet tarafından taşere edilemeyecekler var. Bu detaya girmiyorum ama bir kenara not edin bunu. Başka bir yazıda ele alırız.

Peki bu hizmeti sizce kim görecek/üretimi kim yapacak? Tabii ki parası ve kârı karşılığında ihaleye katılıp kazanan (en düşük kar marjını veren ve hizmeti yapma kapasitesine sahip olan) şirketler. Kamu özel işbirliği projeleri yazımda 90’lı yıllardan sonra devletin çizmelerini giymediğini anlatmıştım. Bu yüzden devlet bu işleri taşere eder. Şirket diye özellikle yazmadım çünkü dediğim üzere projeler/hizmetler büyük olduğundan tek bir şirket tarafından değil şirketler grubu/iş ortaklıkları/konsorsiyumlar tarafından yapılır.

Tabii ki bu adamlar bu işi bedavadan yapmıyor. Parasını alıyor, muhatap devlet yani alacak garantiniz %100. Bu dediğimi ticaret erbabı daha iyi anlayacaktır. E garanti kar var. 

Peki bu işi nasıl yapacaklar? Tabii ki yine kamu kaynaklarından. Sorun da tam olarak burada yatıyor.

Siyaset Nedir ?

Yani anlayacağınız üzere kimse bu parayı siyasete beleşe gömmüyor. Her bir şahsın bir beklentisi ve maksadı var. Satranç gibi düşünün, eğer amaçsız hamle yaparsanız oyunu kaybedersiniz. Durum bu kadar basit.

Bir kere size para yatıran her bir müteşebbisin beklentisi olduğunu, beklentisini karşılamazsanız size destek vermeyi bırakacağını bilin.

Bu yüzden para babalarıyla siyasetinize destek vermeleri için konuşurken hep bir gizli ajanda olduğunu bilin. Bu adamlar beklenti içinde. Bu ABD de böyle orda da burda da böyle. Belki biraz demokrasinin bugı diyebiliriz bu durum için.

Ama şunu unutmayın, medyada ne kadar güçlü iseniz, anketlerde ne kadar güçlü iseniz iş adamları size o kadar para verecektir. Çünkü sonuçta kimse kaybedecek bir ata oynamak istemez değil mi?

Bu yüzden sizin para kaynağınız ve medya gücünüz sıkı sıkıya birbirine bağlıdır. Bunu unutmayın.

İyi para kaynaklarından birisi de teşkilatınız yani tebaanız. Buradaki katılımcılardan da ciddi bir kaynak gelecektir. İlçe başkanı olmak isteyen, il başkanı olan, gençlik teşkilatları aracılığıyla toplanan, esnaflardan alınan… liste uzadıkça uzar. Siz il başkanı, ilçe başkanı ya da milletvekili adayı olmak isteyenlerden belirli miktarlarda giriş bedeli alabilirsiniz, onlar da verecektir bu parayı.

Ve tabi belirli bir oy oranı almanız halinde devletin yani hazinenin size vereceği para. Bunu almayı başarırsanız ilerleyen zamanlarda sizin ana kaynağınız olacak.

Güzel yurdumuz Mozambikimiz için bir para kaynağı da  cemaatlerdir. Ancak cemaatleri tarafınıza çekmek zordur. Çünkü hiçbir cemaat yanlış ata oynamak istemez. Genelde tercihlerini hep bir şekilde kazanan tarafta yapmayı başarırlar. Başlangıçta bu adamlar kazanan tarafta olmasa da eğer kaybeden siz olursanız (muhalefet bile olamazsanız yani) size olan maddi desteklerini geri çekecek ve sizi ortada bırakacaklardır. Çünkü o adamların yapısı gereği menfaatleri ve işleri vardır. Bu işleri de ancak iktidar partisi tarafından görülür. Buna hazır olun.

Diyelim ki siz tabelayı astınız, iş adamlarıyla görüştünüz ve yeterli parayı edindiniz. Peki bu parayla ne yapılacak? Hadi aşağıya gelin.

Medya Gücünü Kullanmak

Medya gücü… Hitler’in radyoyu propaganda aracı olarak kullanması ile aslında siyaset daha da kolaylaştı. 

Size bir üst başlıkta detaylıca izah ettiğim para kaynaklarınızı sömürecek, silip süpürecek yer. Efenim siyasi parti iseniz ulusal düşünmek zorundasınız. Ticari düşünmek zorundasınız. Bir marka yaratıp reklamla, propagandayla, dikkat çekici reklamlara para yığıp bunun bir güzel reklamını yaptırıp halkın dikkatini çekmeniz lazım.

Başlangıç aşamasında siz bir parti kursanız kimsenin ruhu duymayacaktır hatta kimsenin umrunda olmayacaktır. Fikirleriniz ne kadar doğru ne kadar idealist olsa da toplumun tepkisi “manyağa bak la, gitmiş tek başına parti kurmuş, deli depelek konuşuyor” şeklinde olacaktır.Tabi bu kibar olanların söyleyecekleri, küfürleri saymıyorum bile. Misal ben, dediğim her şey doğru, halkın problemlerini çözecek şeyler. Ancak noluyor, internet gibi bir platformda varım, ama kimse ulaşamıyor? Sizce niye böyle oluyor? 

İşte bu aşamayı geçip toplum tarafından dikkate alınmak, fikirlerinizin yer bulmasından ziyade kimliğinizin tanınması ve marka değeriniz olması için en kritik konu medyada bir şekilde yer almaktır. Peki sizce bu nasıl oluyor?

Medyada yer alan bir tanıdığınız varsa öğrenirsiniz. TV’de yayınlanan her bir saniyenin bir karşılığı/parası var. Yine gazetelerin ya da dergilerin her bir kelimesinin ya da resminin bir karşılığı var.

Platformu kurmadan evvel sanal alemin bu kadar pahalı olacağını açıkçası hiç düşünmemiştim. Mozambikte bile her bir tıkın, her bir twitin ya da postun (göndermesinden bahsetmiyorum, like, fav ya da her ne zıkkımsa onu alıp insanların önüne çıkması için) ciddi bir maliyeti var. Bunlar da bildiğiniz satılıyor. 

Tık arttıkça popülerlik artıyor, popülerlik size medya gücünü getiriyor.

Ancak bir dakika. Burada da ilerleyen zamanlarda sorunla karşılaşacaksınız.Çünkü sizin popülerliğinizi bilen medyacılar bir süre sonra sizin popülerliğinizin devamı için medya gücüne ihtiyacınız olduğunu biliyor olduğundan sizden bir şeyler isteyecekler. 

Adını vermek istemiyorum malum Mozambikin ulusal basınından bir yazarın gittiği tatiller karşılığında köşesinde o otelin reklamını yaptığını duymuşsunuzdur. Bakın bu ilişki mevcut ilişkiler arasında olan en menfaatsiz ilişki diyebiliriz.

Veri Analizi Siyasetçilerden Öğrenilir

Efenim siyaset bilimi bir sosyal mühendislik olarak tanımlanır. Aslında pek de yanlış değildir. Hatta tam olarak bir veri analizi işidir siyaset. Burada da big data analiz yeteneklerinizden faydalanacaksınız. Sonuçta özellikle başlangıç aşamasında sermayeniz yani kaynaklarınız kısıtlı olacak. Dolayısıyla kaynakları etkin kullanmak zorundasınız. 

Önce bir sosyal analiz şirketi ile anlaşacak (bunlar genelde reklam şirketleridir) ve toplumun demografik yapısını elinize alacaksınız.

Maksadımız tüm toplumu etiketlemek.:) Size garip geliyor olabilir ama insanların tercihleri birbirlerine benziyor. Haliyle başta reklam şirketleri olmak üzere tamamı da bunu kullanıyor.

Önce yaş gruplarına göre ayırıyorsunuz. Yaş gruplarının altına ise kimin ne şekilde yaşam biçimi tercihleri (tüketim alışkanlıkları, buradan yola çıkarak muhafazakar bir hayat tarzı mı yoksa daha liberal/rahat bir hayat tarzı mı,ya da sosyal medya şirketleri cambridge analytica olayını söylemesem beni döverdiniz zaten) olduğunu ortaya döküp temel bir kitle hedefliyorsunuz. Haliyle bu kitle sizin partinizin söylemleri ya da düşünceleriyle aynı doğrultuda olmalı. Ya da siz partinizin söylemlerini toplumda çoğunluk olana göre değiştirirsiniz (lan!).

Toplulukların Tercih Teorileri

Şimdi yukarıdaki başlığı biraz daha anlamlı hale getirecek teorik detaya girelim. Yapılan bilimsel çalışmalara göre seçmenlerin oy verme kararına etki eden şeyleri mantıksal bir örgüyle ortaya koyabilmiş 3 temel teori vardır. Bunlar columbia okulu, psikolojik yaklaşım ve ekonomik oy verme davranışı.

Columbia okulu bireylerin oy tercihlerinde ait olduğu sınıfa göre oy kullandığını belirtir. Yani adam belirli bir yaş grubu ve ekonomik sınıftaysa oy rengi az çok bellidir. Keza bu denkleme köken de ekleyebilirsiniz.

Psikolojik yaklaşım seçmenlerin parti aidiyetine göre oy verdiğini iddia eder. Bu daha gelenekselciliğin ön plana çıktığı toplumlarda had safhadadır. Bunu mozambik özelinde şöyle değerlendirebilirsiniz: kardeşim biz dededen beri ulusalcı/millyetçi partiye oy veriyoruz, bunu değiştirecek adam anasının karnından doğmadı, bizim başkanımız nereye giderse biz de oraya gideriz, politikanın muhteviyatının bir anlamı yok bizim için.

Son olarak ise ekonomik yaklaşım vardır. Bu da vatandaşların hiçbir başka unsuru gözetmeden salt ekonomik alım güçlerine göre oy verdiğini savunur.

Yukarıdaki üç teori de doğrudur/yanlıştır diyemezsiniz. Bunun sebebi her toplumun kendi içerisinde yerel dinamiklerinin farklı olmasıdır. Bazı toplumlar bulundukları coğrafya, halkın ırksal ve demografik yapısı (yaş ve cinsiyet dağılımı), geçmiş dönem tecrübeleri, içsel tarihte karşılaşılan hususlar nedeniyle farklı yaklaşım sergiler.

Şahsi gördüğüm özellikle Avrupa gibi eğitim seviyesinin yüksek olduğu, sosyal refah devletinin önem kazandığı, insanların keyfine düşkün olduğu, görece herhangi bir azınlık sorunu yaşamayan ülkelerde ekonomik oy verme teorisi geçerlidir.

Ancak ortadoğu ya da afrika gibi bir ülkede, sürekli sınır sorunu yaşayan, göç alan/göç veren, toplumun genç grubunun fazla olduğu, devletin henüz tam devletleşemediği (GOÜ ya da AGÜ), refah devleti/sosyal devlet ya da keyif kavramlarına henüz varılamadan geçim sorununun olduğu bir toplulukta ise daha fazla columbia okulu ve psikolojik yaklaşım etkisi görürüz.

Klasik, toplumdan uzak bir beyaz yakalı olarak bugüne kadar size öğretilen şey toplumların tamamının ekonomik hassasiyetlere göre yani alım gücüne göre karar verdiğidir. Evet, başlangıç aşamasında mantıken böyle olmak zorundadır. Ancak burada bahsettiğimiz şey ciddi bir mesele ve bunu etkilemek için hükümet olmak isteyenler elinden gelen her şeyi yaparlar. Seçim öncesi yayınlanan anketlerin tutmaması ya da sizin seçim öncesi tahminlerinizin tutmaması, sürekli kaybeden partiye oy vermenizin sebebi budur.

Hangi Yaklaşımı Seçip Nasıl Propaganda Yapıcaz ?

Tabi siz bir ülke olarak globalden bağımsız hareket edemezsiniz. Yani dünya yansın umrumda değil ben saçımı tararım, en doğru politika benim derseniz seçmen kıçınıza tekmeyi basar ve gittiğiniz yerden bir daha çıkamazsınız. Bir politikacı olarak sizin yapmanız gereken dünyanın genel konjonktürüne (tabii ki iktisadi olarak) hareket etmektedir. Ülkenin iktisadi vaziyeti globalleşen dünyada tek başına iyi ya da kötü olarak değerlendirilemez. Şöyle analiz yaparsın, globalin iktisadi büyümesi ve refahı yukarı eğilimli, böyle bir konjonktürde biz sorunların bu bu olacağını düşünüyoruz, iyi gideceğiz gibi.

Eğer dünyadaki ekonomik konjonktür büyüme evresine girmiş ve siz iktidarsanız yani bu globalin hareketinden nasiplenebiliyorsanız direk ekonomik yaklaşıma yöneltici propaganda yaparsınız.

Ancak durumunuz daha kötüyse yani hem iktidardasınız hem de global kötüye gidiyor, ülke ekonomik vaziyeti de bundan çok kötü şekilde etkilendiyse ekonomik oy verme davranışını halkın beyninden silmeniz gerekir. Burada eğer toplum yapısı uygun ise öncelik columbia yaklaşımı metodunu kullanarak toplumu ikiye bölerek kamplaştırmaktır. Bunu tüm propaganda araçlarınızla gerçekleştirdikten sonra psikolojik yaklaşıma oynamanız da fayda vardır. Bu sayede önce columbia yaklaşımı ile seçmene ekonomik hadiselerden daha önemli şeyler olduğunu gösterip bir tarafı düşmanlaştırırsınız. Burada sizin tarafınızı seçecek olan seçmen için oy verme gerekçesini oluşturdunuz. Tabi bunu her propagandanızda tekrarlamanız gerekir. Daha sonra psikolojik yaklaşımla “bizim sınıfımız/grubumuz buna gider” i sürekli tekrarlamanız gerekir. Bunu insanların beynine bir kere yerleştirdiğinizde rahatlıkla seçimi kazanırsınız. Ekonomik durum ne olursa olsun hem de.

Tabi burada global politik unsurlara da dikkat etmek gerektiğini belirtelim. Yani dış dünyada tamamen barışçıl bir ortam varken siz çıkıp “olm dış mihraklar var, bunlar bizi yiyecek” diye propaganda yaparsanız bunu kimse yemez. Bu tip bir yöntemle toplumu bölecekseniz global/bölgesel politik ortam buna uygun olmalı. ABD vakti zamanında yıllarca SSCB’yi hayali bir düşman olarak yaratmış ve o sayede çok parti seçim kazanmıştır ancak mevcut seçmen o kadar salak değil, artık bunu yemiyor, düşman gerçek olmalı ve dişini göstermeli. Hoş bunu bulmak çok da zor değil aslında. Zaten globalde sürekli sürtüşen ya da iç azınlık sorunu yaşayan bir dünya eleman var.

Bu arada şunu da söyleyelim. Şayet rutin bir politik akışta dış politikanızı sertleştirecekseniz bu noktada iç politikanızı onun 2x ya da 3x katı kadar sertleştirmeniz gerekir. Bu askeri mantıktan gelir. Yani askeri bir ortamda/savaş ortamında olduğumuzu varsayalım. Düşünsene kafamızdan aşağı mermi yağıyor, ordan ılık popolunun biri çıkmış diyor ki savaşmak çok kötü/çok mermi israf ediyoruz, daha az sıkalım, karşı tarafın da duyguları var onları da hesaba katalım, bana ne ben savaşmayıp sevişçem… 🙂 yani savaş ya da bu tip gerginlikler bu tarz bir lüksü/itiraz etme lüksünü kaldırmaz. Dolayısıyla dış politikada sertleşecekseniz toplumu biatçı hale getirmeniz gerekir. Bunun bir sürü münferit yöntemi vardır.

Globali Takip Et

(Dikkat! buradaki sağ ve sol kavramları Türkiye sağ ve solunu/muhafazakar ulusalcısını içermez. Globalde sağ ve sol kavramları farklıdır. Bizim ülkemiz bu konuda diğer unsurlardan ayrılır.)

Yaklaşık 33 yıllık bir canlı olarak tecrübe ettiğim bir şey var. Eğer dünyada dış iliişkilerde bir sertleşme var ise savaşlar artıyor, gerginlikler yükseliyor, ekonomik sorunlar baş gösteriyorsa o tip topluluklarda ulusalcı/milliyetçi/sağcı dediğimiz kitlenin oylarında bir artış yaşanıyor.

Eğer dış ilişkilerde bir yumuşama, globalleşme, dış ticaret artışı, tedarik zincirlerinin her yere ulaşması var, hayvan gibi neo liberal politikalar uygulanıyor ise bu taktirde sol dediğimiz liberal kesimin oyları yükseliyor.

Siz içinde bulunduğunuz duruma göre parti politikasını ayarlamazsanız sürekli yenilenen seçmenle ilişkileriniz bozulur.

Parti İdeolojisini Seçmek

Bu başlığı okuyan siyasetçiler ya sizin çok tilki bir siyasetçi olduğunuzu düşünüyor ya da peşinizden dalga geçiyor.

Şunu da ara not olarak ekleyelim. Efenim toplumu kucaklayıcıymış şöyledir böyledir. Bunlar siyasette pek olmuyor. Açıkçası tarihte pek örneği de yok. Siz analizleriniz sonucu toplumda sayıca en kalabalık olana göre politika belirleyeceksiniz. Bunun sebebi de conflict theory denilen bir nane. Buna yazının ilerleyen zamanlarında bahsedeceğiz.

Daha sonra hedef kitlenizin medya kullanım biçimine göre medyaya para aktarmaya başlar, onların gözüne görünmeye çalışırsınız. Bu aşamanın devamı ciddi teknik yeterlilik istiyor açıkçası.

Bu arada bir propaganda tekniği olarak şunu da söyleyelim. Medyada yer alırken zamanın kısıtlı olduğunu söylemiştik. İşte bunu bilen parti liderleri genelde şöyle yapar.

Size ayrılan kısa sürede parti politikanıza (hitap ettiğiniz kitlenin sevdiği şeylere) uygun,kısa, tahrik edici, popüler ve gaza getirici sert cümleler. Sonuçta kimse nutuk dinlemeyi sevmiyor. Gazetelerde (sosyal medyada) yalnızca birkaç cümleniz okunuyor. Onlarda manşet olanlar.

Medyada partilerin liderlerinin sürekli esip gürlemeli videolarını ve beyanlarını görmelerinin sebebi bu. Ha bu arada bunun için sakın medyayı ya da partileri suçlamaya kalkışmayın. Bunu siz istiyorsunuz, siz seviyorsunuz. Sonuçta partiler siz ne isterseniz onu araştırıp öğreniyor, tespit ediyor ve sizin sevdiğiniz şeyleri söyleyip öyle oy toplamaya çalışıyor. Mekanizma bu olduğundan çok da şikayet etmeyin bence.

Teşkilatı Kullanmak

Teşkilat meselesi doğrudan medyada görünmeniz ile alakalı. Ancak bu salt medyada görünmek değil sizin taraftarlarınızın bulunduğu medya merciinde daha fazla olmakla alakalı.

Bu arada asla ve asla teşkilatınıza ihanet etmeyin. Onların hoşuna gitmeyecek, düşüncelerinin tersine bir şey söylemeyin. Mesela muhafazakar kitleye hitap eden bir partiyseniz asla içki içenleri seviyoruz demeyin. Onları kötülemeyin de. Herhangi bir beyanda bulunmayıp geçin. Sonuçta bu şahıslardan da oy alacaksınız. Ya da diyelim ki daha geniş, kültürlere saygılı bir partisiniz. Asla ve asla muhafazakarkar güruhun hoşuna gidecek şeyler söylemeyin. Bu teşkilatınızı ve oy oranınızı eritecektir. Bunu ancak teşkilatınızı ikna ettikten sonra yapın illa yapacaksanız. Ülkemizde örnekleri mevcut.

Unutmayın teşkilatınız sizi ölecek kadar seven, her işinize koşturan insanlar. Ve en önemlisi seçim çalışmalarında size destek veren meydanları dolduranlar. Onların sayısını azaltmayın. Onlar hem oy, hem iş gücü hem de maddi kaynak. Ha bu arada teşkilatlarınıza katılanlar da bedavaya katılmıyor unutmayın. Onların da tek derdi iktidar nimetlerinden faydalanmaktır. Onları nemalandırmayı unutmayın, büyütün, besleyin, pamuklara sarın hatta bebek gibi bakın.

Teşkilatın bir önemi de verilerinizi sağlamlamak hatta direk veriyi sağlamaktır. Oy sandıklarınızı koruyan bu demokrasi bekçileri için organizasyonu arttırmanız gerekir. 

Toplaşın Teşkilatlanıyoruz

Bir Türkün en önemli yeteneği her şart ve koşulda bir şekilde teşkilatlanabilmesidir. Şimdi bu yeteneklerimizi kullanacağız. Tabii ki ana unsurumuz menfaat. Yani bu teşkilata katılacaklar için hepsine birer menfaat temin edeceğiz ki bunlar bize teşkilat olsun, çalışsın. Bunu unutmayın. Teşkilatlarınıza önce hayal satacaksınız, daha sonra uygun şekilde onları kamuya yerleştirecek, muhtelif işlerden pay vereceksiniz. Bunu göstermez ya da yapmazsanız teşkilatınız sizi siler.

Yerel teşkilatlarınızı şu şekilde kurarsınız. Öncelikle sizin bakanlar dışında parti içinde bir MKYK’nız olur. Bu merkez karar yönetim kurulu olarak adlandırılır. Bu adamlar parti tabanınızdan gelecek temel şikayetleri ve taleplerin muhatabıdırlar. Bu ekibi oldukça sağlam akil ve empati yeteneği yüksek icracı şahıslardan oluşturmanız gerekir. Eğer bu ekip şikayetleri ya da talepleri size iletmezse tabanı yavaş yavaş kaybedersiniz.

Bunun dışında İl başkanlıklarınız, bunlara bağlı ilçe başkanlıklarınız olacak. Tüm bu başkanlıklara bağlı olacak şekilde kadın kollarınız ve gençlik kollarınızı ayarlayacaksınız. 

İl başkanlıklarınıza yörenin yerlisi, daha önce siyasette etkin olmuş kişileri tercih etmeniz önemlidir. Bunlar halihazırda halk nezdinde kredisi bulunan kişilerdir. İlçe başkanlıkları en zor olan fakat doğru ayarlanması gerekendir. Buralarda il başkanlıklarını devreye sokmanız gerekeceğinden il başkanlarının tecrübeli ve yöreyi bilenler olması çok önemlidir.

Bu başkanları seçerken bizim insan kaynaklarında kırmızı karakter dediğimiz satışı/insan ilişkileri iyi, şeytan tüyü olan, pozitif, icracı kişileri seçmeniz halk nezdinde prestijinizi arttırır. Buralara egolu, eski bürokratları yerleştirmek size eksi puan yazar. Buna dikkat edin.

Yerel olsun genel olsun bu ekip tek tek evleri gezecek, gariban/geliri düşük halkı tespit edip onlara yardım edecek, aldıkları tepkilere göre halkı fişleyip oylarınızı önden tahmin ederek partiye katkı sağlayacak saha ekibidir. Bunlar çok önemlidir. 

Tabi burada kendi yakınlarına torpil geçilmesi, yardımlarda belirli kitlelere öncelik verilmesi gibi şeyleri engellemek için il ekibiniz tarafından ilçe teşkilatlarınızın, genel merkez tarafından da il teşkilatlarınızın işlerini kontrol ettirin. Buralarda üç beş tırtıklamaya çalışan çok olur.

Siyasette Conflict Theory

Conflict theory yani Türkçesi ile çarpışma teorisi siyaset, pazarlama, reklamcılık ve satış için çok önemli. Aslında özellikle erkek okurlarımız için de söyleyelim alfa male dediğimiz kavramı anlamak ve kadınlar tarafından istenmek için de kritiktir.

Marxa selam verelim çünkü teorinin kurucu babası karl marxtır. Efenim marx diyor ki toplum kısıtlı olan her türlü kaynak için sürekli bir çarpışma halindedir. 

(İktisat kısmına giriş)Teoriye göre güç ve refah sahipleri bu gücü elinde tutmak için sürekli olarak fakir ve garibanları baskı altında tutarlar.

(İktisat kısmından çıkış)

Şimdi tabi bu çarpışma teorisine dönem içerisinde bir çok katkı gelmiştir. Bunlardan önemli bir tanesi, toplumların yani kitlelerin alfa erkeklerin etrafında toplanması, daha sonra bu alfa erkeğin etrafta yer alan kısıtlı kaynaklar için diğer erkeklerle savaşması, bu savaşı kazanması halinde sex ile ödüllendirilmesi, kaybetmesi halinde toplumdan dışlanarak başka yerde yaşamaya zorlanması(genelde tek başına ölmesi) şeklinde, maymunlar arasındaki ilişkilerin analizinden gelmiştir.

İşte bu teoriye göre kitleler bir alfa erkek isterler, bu alfa erkek güçlü olsun isterler, o alfanın etrafında toplanmak isterler, o alfa kendisi için kavga etsin ve bu kavgayı izleyelim isterler.

Size medyada sunulanlara iyi bakın. Gelin kaynana programları, survivor, haberler, diziler… hepsinde çarpışma vardır. Çarpışma olmak zorundadır. Yoksa izlemezsiniz. Tabi erkeklerin büyük bir kısmının dizileri dekolteli ablalar için izlediğini bir kenara koyarsak 🙂 toplumun büyük bir kısmı bu çarpışma teorisi kapsamında izler TV’yi. Toplum zaten izlemeyi sever. 

Yazının başında ne demiştim. Siyasetçiler toplumun istediklerini yaparlar. Siz çarpışma istersiniz onlar da size çarpışma verirler.

Bu yüzden siyasetçiler sürekli olarak iç mihrak, dış mihrak vs. Ler yaratır. Hatta SSCB dağıldığında ABD medyasında biz meğer yıllarca hayali bir düşmanla savaşmışız gibi söylemleri olmuştu.Siyasetçi bunu kullanır.

Özellikle bu kavgayı izleme kısmı önemli.

İşte tüm bu sebeplerle partinizde bir kaç sosyolog danışmanınız bulunması çok önemlidir. Siz de acilen çarpışacak birilerini bulun, bir karşı taraf oluşturun ve o karşı tarafı toplumun gözü önünde mahvedin, sürekli suçlayın, ağır ithamlarda bulunun.

Bu kadar propaganda dersi şimdilik yeter. Ancak alfa male görevinizi asla unutup uzlaşmacı tavrınızu asla ortaya çıkarmayın. Yumruk hep önde olmalı. Sürekli hücum hali önemlidir.

Ülke İçi Güç Dengesini Sağlamak

Gelelim bu meseleye. Bu mesele baya kritik. Aslında belki de yazıyı bu ülke içi güç dengesi üzerinden kurgulamak ya da ayrı bir yazı olarak planlamak gerekiyordu. Efenim ülke içerisinde bazı güçler vardır. Sizin politikacı olarak bu güçleri dengede tutmanız ve kontrol etmeniz gerekir. Şimdi bunlara bir bakalım. Tabi yineleyelim bu bahsettiklerim Mozambik ülkesi için, Türkiye ile alakası yok.

Öncelikle devlet yönetiminin Mozambik de bir çok kanadı var. Bunlar yasama, yürütme, yargı, sermaye, sivil toplum kuruluşları, azınlıklar, halk, bürokratlar, kötü adamlar, asker, istihbarat ve polis kanadı.

Bir not düşelim bu kısma. Güç kavramı onayını dayandığı unsurdan alır. İşi politikaya uyarlayacak olursak, gücünüzün kuvvetinin dayandığı unsur ülkenin anayasasıdır. Aslında en güçlü kuvvet dayanak noktası. Ancak bu işin de numaraları yok değil. Anayasaya göre tasdik oranınız önemli ki burada da kritik olan ister başkanlık sistemi olsun ister çok sert ayrılsın, yasamadaki gücünüzdür.

Yasama milletvekilleri, orada sayınız fazla olduğu için zaten hükümettesiniz. Onu geçiyorum. Ancak burada koalisyon filan varsa burayı yönetmek de ayrı bir sanattır. 

Yürütme zaten sizsiniz ama bunu parti içi dengeleri yönetmek yazısında detaylandırdım.

Yargı kontrol etmeniz gereken ana unsurlardan birisi. Çünkü muhakkak siz yürütme faaliyetini icra ederken kanuna muhalefet eden ufak tefek hareketleriniz olacak. İşte öyle bir sistematik kuracaksınız ki yargı size müdahale etmek istemeyecek. Bunun için yargı kurumunun üst kurullarını, yani ana karar mercilerini sizin sevdiğiniz adamlarla doldurmanız lazım. Bunun için belki yasaları değiştirmeniz gerekebilir. 

Eğer koalisyon hükümetinde iseniz bu iş biraz zor. Ancak tek başına hükümeti elinizde tutuyorsanız bu görece kolay. Bu aşamada yapmanız gereken yargı birimlerinin üst kurullarını sizin adamlarınızla dolduracak yasayı çıkartmanız gerekir. 

Öteki türlü her kararınızda muhalefet tarafından kararlarınız üst mahkemelere taşınacak ve üst mahkeme muhalefet tarafından verilecek olan muhtelif vaatlerle manipüle edilip sizin her kararınız reddedilecektir. Bunu sağlamanız lazım. İlk önceliğin bu olduğunu da söyleyelim. Yoksa iktidarı ele geçirseniz dahi adım atamazsınız. Size iş yaptırmazlar. İşler yavaşladıkça da başta sermayedar grup olmak üzere taraf kaybedersiniz.

Tabi işin şu kısmı da var. Her ne kadar işte demokrasi, yasama yürütme yargı çok önemli, güçler ayrılığı filan desek de yargı kanadının bir gücü var. Bu güce yargı bağımsızlığı diyoruz. Yargı bağımsızlığı denilen kavram, yargılamada yer alan hakim ve savcıların meslek güvencesidir. Bu da ” bu kişiler hangi kararı alırsa alsın bu kararlarına istinaden tekrar yargılanamayacakları” şeklindedir. Bu durumun bir çok pozitif yanı olduğu gibi negatif yanları da vardır. Çünkü burada çalışanlara kayıtsız ve şartsız bir güç teslim etmiş oluyorsunuz ve bu gücün denetimini yapmayacağınızı ifade ediyorsunuz. Şimdi güzel ülkemiz Mozambik’te tabii ki şerefli savcılar/hakimler var ama onlar olduğu kadar olmayan da var. Hal böyle olunca burada yargı erkine vermiş olduğunuz gücü kontrol etmeniz gerekliliği ortaya çıkıyor. Yani olay sadece sizin yaptığınız şeyler yargılanmasın diye değil. Ha tabi burada ufak tefek şımarıklıklarınıza kimse ses çıkaramayacaktır. Ancak adaletle alakalı çok sevdiğim bir laf var. Teraziyi bozduğunda bir gün o bozuk terazinin seni de tartacağı gerçeği orada yatıyor. Yani çok da şey yapmayın.

Yasama, yürütme ve yargının ardından sermaye grupları gelir. Bunun hemen akabinde ise askeri güç gelir. Askeri gücün arkasından ise polis ve istihbarat aynı grup içerisinde devamını getirir. Tüm bunlardan ayrık olarak üst düzey bürokratlar, bunların hemen arkasından ise alt düzey memur kadrosu ile halk kitlesi ve nihayetinde de cemaatler/vakıflar gelir.

Öyle bir iç politika geliştireceksiniz ki bu grupların hem sizi koruyup kollamasını sağlayacak, hem size maddi destek sağlamasını başaracak hem de onların isteklerini yerine getireceksiniz.

Sermaye grupları önemlidir çünkü bu adamlar ülkedeki istihdamın bir kısmını sağlar, ihracatın bir kısmını sağlar, vergi gelirlerinizin bir kısmını sağlar, size ait medya kuruluşlarına reklam verirler ve size para kazandırırlar, yine anarşist grupları desteklemeyerek sizin iktidarınıza katkı sağlarlar. 

Bunun karşılığında sermaye gruplarını memnun etmeniz için bu şirketlere vergi indirimi, devlet teşviki, kamu bankalarından krediler ve bir çok daha öncelik tanımanız, bu tanıyacağınız öncelikler için bu kararlara imza atacak bürokratlar gerektirir. Hatta bu sermaye grupları bazı ülkelerde olduğu gibi kendi içinde de fikir ayrılığına varabileceği gibi sizlerin kararlarına yönelik bildiri yayınlayabilir ve toplumu medya gücüne yatıracakları sermayeler ile manipüle edebilirler.

Yani yanınızda tutacağınız ilk grup paralarından dolayı sermayedar grubudur. Onları beslemeniz gerekir. Tabi şunu da ekleyelim. Size çok baskı yapan bir sermaye grubu varsa başlangıç olarak bu grupla iyi ilişkiler kurar, bu süreçte size yakın iş adamlarından başka bir grup oluşturursunuz. 

Sonra yavaş yavaş bu kendi fikriyatınızda olan iş adamlarına muhtelif avantajlar sağlayarak bu baskın sermaye grubuna alternatif yaratır, dönem içerisinde bunların arasındaki dengeyi kendi lehinize geliştirecek avantajlar sağlarsınız. Hatta bu kendi tarafınızda olan sermayedarların medya kuruluşlarını ele geçirmelerini sağlarsanız bu daha da lehinize olacaktır. Parayı çemberin dışına çıkarmamış olursunuz ve çemberi kendi içinde büyütürsünüz. Bu kritik.

Sermayedar grubu için en kritik mesele sizin iktidarınızda yaşanacak sermaye transferi sürecinin herhangi bir toz kalkmadan hallolmasıdır. Çünkü siz de zamanla anlayacaksınız ki sizinle kökten ya da herhangi bir bağı olmayan bu sermayedarlar, aslında daha önceki iktidarların zengin ettiği muhtelif elemanlar. Şu an size yanlıyorlar ama muhalefet partisi kafasını kaldırır kaldırmaz ona da destek verecekler. Yani sizi satma olasılıkları çok yüksek. Siz de bu duruma uyanıp kendi sermayedar grubunuzu oluşturmalısınız. Gerçi uzun vadede bu kendi oluşturduğunuz adamlar da sizi beğenmeyecek. Ancak kendi sermayedar grubunuzun sizi satma olasılığı daha düşük, hadi satacaksa da oldukça uzun bir vadede, herkes gemiyi terk ederken satacaklar.

Bir de sermayedar gruplarıyla alakalı şöyle bir durum var. Şimdi sermaye birikimi kavramı devlet olgusunun temel unsuru. Yani bu kadar organizasyonun kurulmasının temel sebebidir. Özellikle yeni kurulmuş olan ya da yeni yapılanmaya çalışılan ülkelerde bunu görürsünüz. Ülkenin başlangıç aşamasında (aslında her zaman vardır bu ihtiyaç da) bir burjuvaya ihtiyacı olur. Yoksa ortalık vahşi kapitalizmdir, jungledır. Birilerinin soylu davranışlar sergilemesi, uzun vadeli projelere yatırım yapması yani özetle birilerinin bir şeylerden imtina etmesi gerekir. Burjuva elinde sermaye gücü olan, aynı zamanda bu imtinayı gösterecek olan ekiptir. Eğer siz burjuvayı yeterince doyurup kendi içerisinde kurumsallaştırabilirseniz bu taktirde bu adamlar makro düşünmeye başlayıp bir şeylerden feragat edebilirler. Hah işte, bu adamların kurumsallaşmasını beklemeden bu işi yapmanın yöntemi de kendi sermayedar grubunuzu oluşturmaktır.

Burjuvanın önemi burada yatar. Biz Mozambikliler olarak burjuvasızlık sorununu çok iyi bilmekteyiz. Hoş bizim burjuva dediğimiz elemanlar bile yer yer gidip tribünde adam yumruklayabiliyor. Yani böyle bir burjuva olabilir mi kıymetli mozambiklilier? Siz söyleyin.

İkinci grup asker kanadıdır. Asker her an yönetiminize ortak çıkabilir. Sonuçta adamlar silahlı bir güç. Ve bildiğiniz üzere Mozambik tarihinde askerler darbe yaparak iktidara gelmiştir. İşte bu grubu kontrol etmeniz ve size darbe yapmamaları için bu grubun içine hakim olmanız şarttır. Askerlerin içerisinde muhakkak sizin tarafınızda olan adamlar vardır. Hemen o adamları yükseltmeli ve kontrolü ele geçirmelisiniz. 

Yine devlet bütçesinden bu ekibe verilen maaşları ortalamanın üstüne getirmeli ve paranın gücünü kullanmalısınız. Sonuçta yeterli gelire sahip bir kişi niye durduk yere huzurunu bozsun. En azından kitleyi yani askerin içinde yer alan ve darbe durumunda sahadaki kontrolü sağlayacak olan tabanı bu şekilde kontrol edebilirsiniz.

Yine üst rütbelilerden kritik istihbarat görevlerini en çok güvendiğiniz adamlardan olmalıdır. Öteki türlü muhtelif vaatler için sizi satabilecek adamlar buralara yerleştirilmez.

Ancak bu adamların yani üst rütbeli asker grubunun sizin tarafınızda görünüp arkadan muhalefet partileri ile iş çevirme olasılığı mevcuttur. Bu yüzden bu adamların karşısında sizi koruyacak tamamen onlardan bağımsız ayrı bir oluşum yerleştirmeniz gerekir.

İşte bu güç de ülkedeki istihbarat, polis ve jandarma kuvvetleridir. Polis ve jandarma kuvvetleri her daim sayı olarak askerden daha fazla olmalıdır. Bunların size karşı gerçekleştirilebilecek olası darbe durumunda nicelik ile askeri bastırması gerekir. Sonuçta darbe halinde sahada yaşanacak olan çatışma sonucu her şeyi belirleyecektir. Bu yüzden saha da nicelik olarak fazla olmak size artı yazacaktır. Tabi bu adamların maaşlarını da yüksek tutmanız ve motivasyonunu yüksek tutmanız gerekir. Yine bu adamların başına koyduğunuz adamlar karizmatik ve karakterli olmalıdır. Bu kurum içi gücü arttıracak ve size bağlılığı arttıracaktır. 

Bunun dışında İran’da olduğu gibi devrim muhafızları kurup asker içerisinde özel birlikleri tamamen kendi ekibinizden kurmanız da bir alternatiftir. Ancak bu gücün ilerde sizden daha da güçlenip size silahını çevirmesi olasıdır. Kasım Süleymaniyi İranlı mollaların öldürdüğü ya da ABD te istihbarat sızdırdığı kulislerde dolaşıyor hala. Bu da aklınızda bulunsun. Kontrol edemeyeceğiniz bir gücü üretmenin manası yok.

Bundan sonra bürokrat ve alt kademe memurların bağlılığını sağlamalısınız. Çünkü siz ülkenin yürütme bacağısınız. Yani geçicisiniz. Bu şu demek bürokrat ve alt kademe memur grubu yaklaşık 30 yıllık iş hayatlarında sizin gibi kaç tane hükümet görmüştür. Yani onlar sizden daha tecrübelidir. 

Peki bu bürokrat/memur tayfası niye önemli. Efenim sizin hükümet olarak işiniz ülkenin refahını geliştirici politikaları bir an evvel gerçekleştirmektir. Peki bu adamlar size karşı mı? Hayır tabii ki değiller ama sorun hız. Yani bu adamlar işini yaparken sizin geçici olduğunuzu bildiğinden ve sizden sonraki gelen hükümetin onları yargılama olasılığı bulunduğundan korkarlar ve her şeyi yasaya uygun yapmaya çalışıp işleri biraz yavaşlatabilirler. Hatta Mozambikli ünlü bir düşünür kendisine sorulan derin devlet nedir sorusuna cevap olarak “derin devlet işini yasaya uygun yapan devlet memurudur” demiştir.

Hep Bir Şey Çalıyor Gibi Anlatıyorsun

Tabi buradan hemen biz hükümet olarak sürekli Mozambik yasalarına aykırı iş yapacağız fikriyatı oluşmasın. Şimdi devlet dediğin aygıtı bir şirket gibi hatta patron şirketi gibi düşünme. Öyle her dediğini yaptıramazsın. Zaten sorun buradan çıkar. Haklı da olsan devlet yavaş hareket eder, ancak hakkıyla hareket eder. Ama iktidardaki adamın işini hızlı yapması gerekir.

Özetle bu adamlara yani bürokrat tayfaya iş yaptırmanız gerekir. Bunun için başta devlet şirketleri olmak üzere kurum bakanları ve onların altındaki bürokratları sizin tarafınızda olan sert mizaçlı adamlarla doldurursunuz. Bu sert mizacın sebebi kafasını kaldıran memuru ezmek, muhtelif tayin, tenzil-i rütbe vs yollar ile kurum içerisinde hükümete yönelik direnci kırmaktır.

Eğer bunu başaramazsanız yani kafasını kaldıranı ezmezseniz memur grubu sizinle dalga geçer ve işleri iyice yavaşlatır. Tabi bu adamların aynı zamanda gelir durumunu da iyileştirerek kontrolü kolaylaştırırsınız.

İçerde Zikir Var!

Son olarak cemaatler yani dini gruplar kaldı. Şimdi biliyorsunuz Mozambikte bu cemaat işi çok yaygın. Siz bundan hem nemalanacaksınız hem de kontrol edeceksiniz. Çünkü bildiğiniz üzere bu cemaatlerin genel olarak derdi önce taraftar toplayıp oy sayısını arttırmak, bu süreçte hem sermaye birikimini arttırmak hem de kamu kadrolarına adam yerleştirip dönem içerisinde etkinliklerini yani nüfuzlarını arttırmak, bu güce dayanarak meclise milletvekili sokmakla başlayan sürecin bakanlık talebine gitmesi ve en nihayetinde hükümete ortak olmak, bunun akabinde ise ülkenin kaynaklarının başına oturmaktır.

Şimdi öyle bir politika izleyeceksiniz ki hem bu adamların oylarından faydalanacak, hem şirketlerine dönem dönem iltimas geçecek, işlerini kolaylaştıracaksınız. Ancak bu süreçte de sizin koltuğunuzu sallandırmasına izin vermeyeceksiniz. 

Bu sebeple bu adamların belirli kurumlarda yuvalanmasına engel olup şirketlerinin büyümesini sınırlandırmanız ve milletvekillerini sürekli yanınızda tutmanız gerekir. Eğer bu cemaatlere bir kaç kurumu/bakanlığı kaptırırsanız bu ekipler zaman içerisinde o kurumlarda aşırı nüfuz sahibi olacak ve size şantaj yapacak duruma gelecektir. 

Ama tabi bu adamların etinden sütünden de faydalanmaya devam edin. Sonuçta büyük bir kitle sahibiler ve oy oranlarına etki ediyorlar. 

Tabi burada her elinde hıyarla gelene tuzlukla koşmayın. Sonuçta cemaat de çoktur. Burada yine veri analizi kullanarak taraftarı en çok olan cemaatlere odaklanın. 

Yine size bir tavsiyem bu cemaatlere karşı kendi teşkilatınızın gücünü kullanarak kendi cemaatinizi oluşturmanız. Tabi bunun için ciddi para akışı gerekiyor ancak denenmesi gereken bir şey olarak düşünüyorum. Sonuçta Mozambik halkı cemaatlere eğilim gösteriyor ise bundan faydalanmakta bir beis yok. Halk ne istiyorsa onu vermekten geri durmayın. Bu sizin popülaritenizi arttıracaktır. 

İş Adamlarını Sıkıştırmak

Eğer halihazırda iktidardaysanız elinizde çok ciddi bir güç vardır. Buna sopa da diyebiliriz.

Yukarıda sermayedarlardan bahsettim. Bunların hepsinin elinde ciddi bir güç muhakkak vardır. Buna medya deriz. Bununla birlikte bu elemanlar belirli sektörlerde tekel olabilir.

Bu hem avantaj hem de dezavantajdır iki taraf için. Eğer yaptığınız icralar bu sermayedarlara zarar veriyorsa bunlar medyalarını birer canavara dönüştürür ve sizin üstünüze salar. Bu sermayedar grubu her şeyden zarar görebilir. Birine yatırım teşviki verirsin kesin bunun rakibidir ertesi gün manşet. Bunun ithal ettiği ürüne vergi koyarsın ertesi gün manşet.

Bakın sektörlere. Belirli grup sermayedarlardan oluşan ilk 3 firma  o piyasaların ilk %40-%50 lik dilimini paylaşır. Yani bu babaların çoğu birbiriyle rakip gibidir.

Bu yüzden bunları kontrol etmek elzem. Yukarıdaki başlıkta yazdığım hususların yanında bunlara sopa göstermeniz gerekebilir. Bunun için vergi kontrolleri, muhtelif teşvikler, yargı kanadı, rakiplere sağlanan avantajlar vs. Gibi sopaları kullanırsınız.

Ancak burada halkta mal değildir. Bunu anlar ve tepki gösterir. Yine bu sermayedarlar içinde bulundukları sektörlerde muhtelif eylemler yaparak size zarar verir. Bunların başında medya olabileceği gibi halkın sıklıkla tükettiği ürünlerde fiyat artışı vb. Görülebilir.

Özetle bu elemanlara karşı bir eylem yapacaksanız çok dikkatli hareket etmeniz gerekir. Bu yüzden oyun teorisini okumak ve kafanızda anlamlandırmak çok önemli. 

Hiçbir hamlenizi boşuna yapmayın. Sermayedarlar ile boşuna bir savaşa girmeyin. Savaşa girecekseniz de sonunda gözle görülür elle tutulur bir kazanç elde edecekseniz bu işi yapın.

Herkes sermaye gücünün kendi fikirdaşlarında olmasını ister tabi. Ancak bunu hemen yapamazsınız. Yavaş yavaş ve uzun süre alacak bir iştir bu. Hatta kesinlikle gelir gelmez bir sermayedar grupla dövüşmeyin. Bilakis önce onların suyuna gidin. Eğer savaşacaksanız ya bunu çok kritik bir aşamada yani savaşmak kaçınılmazsa ya da iktidarınızın 2. Ya da 3. Aşamasında gerçekleştirin.

Parti İçi Güç Dengesini Sağlamak

Ülke yönetim sürecinde sizi zorlayacak meselelerden birisi de budur. Yani tüm bu yukarıdaki ilişkileri sağlam bir şekilde kurarken partinizin içindeki güç dengesini korumanız gerekir. Çünkü olası huzursuzlukta sizin iktidarda olmanızı sağlayan milletvekilleri sizi partinizden ayrılmak ve yeterli sayıya ulaşırlarsa hükümeti düşürmek için şantaj yapabilirler.

Burada önce partinizdeki başat aktörleri tespit edeceksiniz. Burada veri analizi ile partideki güçlü fikir insanlarını belirleyeceksiniz. Bakanlıkları o alanda işi en fazla bilen ya da işe en hakim kişilere değil, en karizmatik, parti içinde etkinliği en yüksek olan adamlara vereceksiniz. Eğer bunu yapmazsanız bu kişiler zaman içinde bürokratlara ve bakanlara iş yaptıramayacak, bu da bu kişileri rahatsız edecek ve partiden ayrılma yoluna götürecektir.

Üstelik bu kişiler sizin zayıf olduğunuzu anladığı anda her seferinde daha fazla istekle gelip size şantaj yapacaktır. Bu yüzden bu adamları ve eşrafını doyurmanız gerekir.

Bu partideki başat aktörleri tespit işi siyasetçinin mahirlik derecesine bağlıdır. Buraya çok girmiyorum. Tamam veri analizi filan  var ama işin içinde bu karizmatik adamları tespit etmek biraz yetenek işidir. Ecnebilerin head hunter dediği mesele aslında.

Mevzu Çıkınca Yapılacaklar

Bunun dışında partiniz içinde muhtelif sebeplerden (bölgesel ayrım, cemaatsel ayrım, karizmatik alt liderler çevresinde buluşma nedeniyle ayrım, kişisel husumet nedenli ayrım) fikir aykırılıkları olacaktır. Sizin Parti lideri olarak bu kavgaları önden tespit etmeniz ve rahatsızlıkarı sulhe erdirmeniz gerekir.

Olası bir grup içi çatışma durumunu sulhe erdirme sürecine şu şekilde yaklaşmanız gerekir. Birinci soru taraflardan hangisi vazgeçilebilir derecededir. Eğer taraflardan birisi etkinliği az, görece zayıf bir grup ise ve bize vekil kaybı yaşatmayacak kadar küçük ise o ekibi direk pasivize edip taraf seçeriz. Ancak iki taraftan birini tutmak bize ciddi oy kaybı, milletvekili kaybı gibi sonuçlar yaratacaksa bu durumda bekleyip düşünmemiz gerekir.

Burada olasılıklardan birisi iki grubun daha az çatışması olacak farklı yerlere yerleştirilmesidir. Tabi yerleştirirken bu grubun toplam parti içindeki yerini de gözetmeniz gerekir. Yani diğer gruplar da bu içerdeki yükselişten ya da düşüşten rahatsız olmayacak şekilde naif dokunuşlar yapmalısınız.

Ancak bunu yapamıyorsanız yani bir gruptan vazgeçmeniz zorunluluksa en az potansiyeli olanı pasivize edip yükselteceğiniz ekibi payelendirmeniz lazım. Bunu yaparak parti içinde “ya bu adamlar böyle böyle sorunlar yaşadı ama adamlar işini yapıyor haklılar” algısı yaratmanız gerekir. Diğer türlü yani haklı bir taraf oluşturmazsanız yekünde siz gücünüzü kaybedersiniz.

Sinsiler…

Bir tehlike de partide sizin altınızı gizli gizli oyan, sağda solda “ya bu adam iyi ama pasif filan” diyen dedikoducu, sinsi, koltuk sevdalısı tayfadır. Şimdi burada bu elemanların gözünü doyuramayacağınızı söyleyelim. Mühim olan bu kişilerin popüler olup olmaması konusudur. Parti içinde öyle bir sistem kuracaksınız ki partide kimse sizden sonra gelecek olanı düşünmeyecek. Kendiniz öyle yücelteceksiniz ki siz gittiğinizde kimse sizin yerinize gelecek adamı düşünmeyecek sadece kaybın büyüklüğünü düşünecek. İşte bunun için kuvvetli bir şahsi pr ekibiniz olacak.

Yine parti içinde şahısların yükselmesini medyada pr yapmasını engelleyeceksiniz. Yani sizden daha önde kimse olmayacak. Bunun için partinin sosyal medya hesapları, medya ekibi gibi unsurlara sürekli sizin dışınızda bir paylaşım yapılmamasını salık vereceksiniz. 

Tek başın bir parti üyesi ne kadar başarılı olursa olsun paylaşılamaz. Tüm paylaşım ve yayınlarda sizden bahsedilecek, tüm fotoğraflarda başarılı olan sizin yanınızda resmedilecek. Yani tüm işi sizin yönettiğiniz bilinecek. Tüm başarılar size başarısızlıklar o kişilere yansıtılacak. Bu siyasetin doğası. 

Mühim olan tek bir kişinin yükseltilmesidir. Eğer rakip çıkarsa seçimi kaybedersiniz. Bu partilerin iç dengesi için çok önemli. Bunu da sizin tarafınızdan atanan kişilerin her konuşmasında sizden bahsetmesini sağlayarak yapacaksınız. O mevkiye gelecek adamlara payenin tarafınızca verildiği ve sizden bahsetmenin zorunluluğu izah edilecek. Parti içinde en fazla 2 güçlü karakter tutacaksınız.

Siyaset için parti içi gruplaşmalara hazırlıklı olun. Belki de Mozambikte parti liderlerini en çok rahatsız eden konulardan birisi de budur. Mesainizin büyük bir kısmını da bu parti içi gruplaşmalar alacaktır. Ama bu siyasetin doğasında var. Sonuçta ortada büyük bir pasta var ve herkes bu pastadan en büyük dilimi yemeye çalışıyor.

Siz görevlendirmeleri yani bakanlık ve kamu şirketlerine atamaları grupların oy mevcudu ve potansiyeline göre yaparsınız. Bunu yaptıktan sonra bu elemanlar arası dengeyi korumak ve yürütmek, bunu yaparken de hiç birinin sizin önünüze geçmemesini sağlamak sizin iktidar ömrünüzü ciddi şekilde uzatır.

Yerel Seçimlerin Önemi

Gelelim yerel seçimlere. Efenim şöyle yine tümdengelim yöntemli bir girizgah yapıp yukardan bakışa aç beyinciklerinizi bir doyuralım. Sonra bu meselenin niye bu kadar ehemmiyet arz ettiğini idrak edeceksiniz.

Şimdi Mozambik yönetimi temel olarak yasama, yürütme ve yargı dediğimiz devlet erki ile asker ve sermaye grupları temelli oluşur. Zaman içerisinde merkezi yönetimin yani yukarıdaki unsurlardan yasama, yürütme ve yargının yerel sorunları çözmesinin vakit almasından mütevellit yürütme erkinin önderliği, yasama erkinin kabülü ve nihayet yargı erkinin de onayı/denetimi ile merkez yönetimi bazı yetkilerini yerel güçlere devretmiştir.

İşte cennet vatan Mozambikimizdeki başta büyükşehir belediyeleri olmak üzere bilimum belediyeler bu işlev için vardır. 

Devlet yani merkez yönetimi yerel yönetimlerin bu işlevi görmesi için toplanan gelirlerden yerel yönetimin nüfusu nispetinde bir tutarı yerel yönetime devreder. Yerel yönetimlerde halkın ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla hizmet konularını (park bahçe dizaynından cenaze hizmetlerine, park bahçelerin güvenliğini sağlamaktan atık su ve kanalizasyon hizmetlerine, şehir içi yolların açık tutulmasından çöp toplanmasına, büyük ulaşım projelerinden şehrin sağlıklı bir şekilde refah içinde büyümesine kadar) taşeronları vasıtasıyla ya da bilfiil paçaları sıvayıp işin içine girmek suretiyle iştirakleri vasıtasıyla halleder. 

Bunları Biliyoruz Devamı Gelsin

Yazının bu kısmına kadar kafanızda aslında belediyelerin ya da yerel yönetimlerin hizmet görürken büyük bir bütçeye hakim olduğunu ve ciddi bir geliri dağıttığını fark etmişsinizdir.

Yukarıdaki hizmetlere ek olarak belediyelerin önemli bir görevi yönetilen şehrin sağlıklı bir şekilde genişlemesini ve yaşanmasını sağlamak adına imar planları yapmasıdır. İmar planları kapsamında şehrin gelişeceği yerler, büyük projelerin yer ve mevkiisi, sağlık, cenaze, sanayi, atık su, kanalizasyon, eğitim, dini alanların tespiti gibi mühim hususlar belirtilir. Bunun önemli olmasının sebebi bu hizmetlerin götürüldüğü yerlerin değerlenmesidir. 

Yine belediyeler yerel istihdamın fazlaca olduğu iş alanlarıdır.

Haliyle belediye işi müthiş bir paranın döndüğü yerdir.

Özellikle yerel teşkilatlarınıza iş,para ve rant dağıtımı için kritik konu yerel seçimlerde başarılı olmanızdır. Ancak yerel seçimlerde başarılı olmanız için partinin yerel teşkilat temayüllerinde başarılı olan adamları öne çıkarmanız gerekir.

Yani burada merkezden kafanıza göre liste hazırlamanız parti tabanında ciddi rahatsızlık yaratacaktır. Yerel teşkilatlarda etkili olan adamları yerel seçimlerde aday göstermeniz, liyakati daha yüksek olan adamları yerleştirmeniz yerine popülaritesi daha yüksek olanları getirmeniz evladır.

Rakipler Üretiyoruz

Lakin burada bir tehlike vardır. Yerel seçimlerde özellikle popülasyonun yüksek olduğu büyükşehirlerde popüler olan adaylar zaman içerisinde partide etkili hale gelip sizin koltuğunuzu sallayacak konuma gelecektir. Burada maharet bu adamları kontrolünüz altında tutup sürekli size biat etmelerini sağlamaktır. Ancak bu adamlar da dönem içerisinde parti gazlamaları ile size karşı gelebilir. İşte burada medya gücünüzü kullanacaksınız. Kesinlikle bu adamların tek başına ulusal basına çıkmasına izin vermeyeceksiniz.

Burada biraz kısaca bahsettim ama parti içi dengeler ve yerel seçimlerdeki ekiplerin organizasyonu çok kritiktir. Yerel seçimde özellikle büyük illerin kazanılması rantın paylaşımı, halka hizmet gösterimi vb. Hususlar için çok önemli. Özellikle seçime yakın, katkısı çokmolan ama masraflı da olan altyapı yatırımlarını terk edip, göze hoş görünen bilimum park bahçe hizmetleri ile yol tamiratı vb. Arttırılıp sosyal yardımlar basılır ki yerel seçimleri kazanmanın bir katkısı olsun.

Tabi burada belediyelerin borçlanması sorunu ile karşılaşacaksınız. Eğer bu durumda iktidar sizde ise kendi belediyelerinizin borçlanmasına izin verir rakibin borçlanmasını engellersiniz. Ancak burada eğer iktidar sizde değilse işiniz biraz zorlaşıyor. Bu durumda iş adamlarını sıkıştırmakta fayda görüyorum.

Dış Politikaya Göre Şekillenen İç Politika

Uluslararası ilişkileri anlama kılavuzunda dış politikaları şekillendiren hususları özetlemiştim.

İşte bazen öyle vaziyetler oluyor ki ülke olarak sıkışıyorsunuz. Örneğin Mozambikimizin güçlü komşularından Zimbabwe güney yurdumuzun büyük şehirlerinden Manica ya olan yakınlığı nedeni ile oradaki azınlıkları harlıyor, körüklüyor, bağımsızlık için silahlandırıyor.

Üç beş nota veriyoruz ama Zimbabwe durmuyor. Ha bire kaşıyor oraları. Bu durumu çözmek için gidip savunma harcamalarımızı arttırıyoruz. 

Ancak halkımız ve genç mozambiklililer bu durumdan rahatsız. Bazı mozambikli vekiller çıkıp ne işimiz var zimbabwede niye anlaşamıyoruz filan diyor. Manica yöresinin vekilleri ise kendi halkını katlediyor gibi sözler söylüyor.

Hah işte burada yani gerilimin tam zirveye ulaştığı noktada basının karşısında çıkıp yanınıza silahlı kuvvetlerden iki komutan çekiyorsunuz. Manica bölgesinin önemini güzelce anlatıp Manica lı kardeşlerimizi sevdiğinizi söylüyorsunuz. Hemen akabinde ise iç politikada sertleşme başlıyor. OHAL ilan edip bölgedeki terörist unsurlara operasyon çekiyorsunuz. Halka bazen devletin kim olduğunu göstermek gerekli. Mekanın sahibi burada sizsiniz ve tatsızlık çıkaranların mekandaki diğer müşterilerin keyfini kaçırmasını istemeyiz.

Unutmayın eğer dış güçler gerçekten sizi zorlarsa içerde siyaset daha da sertleşir. Bu siyasetin birinci kuralıdır. Bunun sebebi dış güçler ile yapılan mücadelenin ana sebebinin sizin ülkenizin içinde huzursuzluk yaratıp sizi koltuktan indirmek olduğunu bilin. Şimdi bu adamlar niye bunu istiyor. Sizi zora düşürecek, içerde sorunlar yaratıp dışarıya odaklanmanızı engelleyecek. Ya da size silah satacak, mal satacak. En iyi pazarlama yöntemi korkudur. 

Ülkenizin durumunun daha kötüye gitmemesi için dozu biraz yükseltip dış minnakları suçluyorsunuz. Bununla birlikte sizin politikalarınıza karşı çıkanların da dış minnaklar tarafından fonlanan hainler olduğunu söyleyin. Bu içeride birliği arttırıp sizi daha da güçlendirecektir.

Dış Minnakların İçeriye Müdahil Olması

Şimdi yukarıda değindim biraz. Konuyu açalım çünkü işin iç politika mevzusu var. Karabağ savaşı yazımda anlattım. Artık dünyada savaşlar proxy savaşı diye. 

Yani sizinle sürekli güçlü komşuluk ilişkileri mesajı veren komşularımız Zimbabwe, güney afrika, zambia, malawi ve tanzanya fırsatını buldu mu diplerindeki bölgelerimize çökerler. Bunun için ilk şart o bölgelerde kendilerine yakın bir azınlık olmasıdır. Dünya coğrafyasında bu tip azınlık çoktur. Her ülkede de vardır. Komşu ülke kökenli azınlıklar.

Şimdi bu adamlar bakar, iktisadın birinci kaidesi kaynakların etkin dağılımıdır. Ve ülkeler güçlerini kaynakları etkin dağıttıkça elde ederler. Bunu engellemeleri gerekir. Bunun en iyi yanı da savunma sanayine ayrılan bütçenizin ülkenizdeki en büyük bütçe kalemi olmasını sağlamaktır. Çünkü savunma sanayine ayrılan  bütçe ithalatı arttırır (silahları kendiniz üretmiyorsanız) hem insan kaynağınızı israf ettirir hem de bu alandaki yatırımların geri dönüşü yoktur. Sadece ithalattır. Yani bütçenizin içinden geçer.

İlk darbeyi burdan yersiniz. İkinci darbe ise ülke içi terör hadiselerinin artması nedeniyle hem turist hem imaj kaybetmenizdir. Tüm bunlara ek olarak uluslararası finans piyasasında riskliliğiniz artacağından daha çok faiz öder ve bütçenizden bir gol daha yersiniz.

Zayıflayan ekonominiz nedeniyle bir de bu bölgelere hizmet veremeyecek ve o bölgedeki huzursuzlukları bastıramayacak duruma gelirseniz komşularınız bayram eder. Çünkü artık zayıflamış ve bölgedeki nüfuzunuzu kaybetmişsiniz demektir. Bakın burada nüfuzu korumak ve devletliği göstermek çok kritik. Meydanı ne pahasına olursa olsun kimseye bırakmayın.

Çünkü iç karışıklık ve devletin zayıflamasını müteakip ilk amaç orada bir referandum ile bağımsızlık ilan ettirmektir. Müteakip süreçte komşularınız gidip o küçük ülkeye çökecektir.

İşte dış minnaklar dönem dönem değil her daim bu işlerle uğraşır. Özellikle barış dostluk kardeşlik türküleri çığıran mozambiklilere uluslararası ilişkilerdeki realizm kavramını kafalarına vura vura okutmak lazım. Kimse boşuna iyilik meleği olmayacağı gibi komşularınız size problem yaratacak temel unsurlardır. 

Herkesin, kendinden olmayan diğer tüm herkesin malında mülkünde gözü vardır. Uluslararası ilişkilerde pollyannacılık oynayan denyoları bir kenara bırakın. Gerçek budur. Poponuzu kollamanız gerekir.

Hasımlarınızı gücünüzle ürkütür ve korkutursanız başarıya ulaşmanız daha da kolay olacaktır.

Barış esasen bir zorunluluk halidir. Eğer siz zayıfsanız kimse sizinle barışmaz. Ancak güçlüyseniz onlara tehdit olduğunuz için barışmak zorundadır bunu unutmayın.

Azınlıkları Yönetmek

Gelelim ülkedeki azınlıklar meselesine. Yukarda dış mihrak konusunu söyledik. Her ülkede bir grup azınlık bulunur. Bunun sebebi ülkeler arası bilinçli bir politika olarak gerçekleştirilen göç olabileceği gibi tarihsel kalıntılar da olabilir.

Azınlıklar her ne kadar iyi olursalar olsunlar bağı olduğu ana memleketlerinden kopmaları pek mümkün olmaz. Burada salt gönül bağı gibi duygusal unsurlardan bahsetmiyorum. Unutmayın uluslararası ilişkilerde duygusal şeylere yer olmaz. Menfaat varsa görüşülür yoksa görüşülmez. Safi milliyetçi duyguları filan bir kenara bırakın. Bu safsatalar yapılan politikaları halkın gözünde şirin göstermek için uygulanan propaganda araçlarıdır. Çok da işe yarar. Yoksa 21. Yüzyılda okumamış cahil kesim dışında ırk temelli politikaya inanan bir grup olduğunu düşünmek istemiyorum.

İşte sizin içerideki azınlıkları yönetmeniz gerekir. Bunun için güçlü istihbarat ekibine ihtiyacınız vardır. Azınlıkları kimin fonladığını tespit etmek sorunun bir kısmını çözer. Kalan kısım bu azınlıkların azınlık güdüsünü törpülemektir.

Bunun için azınlıkların olduğu bölgelere muhtelif imtiyazlar tanımak atalarımız Osmanlı dan görebileceğiniz üzere uygulanabilecek en berbat politikadır. Ancak azınlıkların dinlerini, kültürlerini, dillerini vs. Yaşamasına izin verin. Bunun yerine bu bölgelere daha iyi hizmet götürmek ülke içinde daha az fark edilip yerli halkın tepkisini daha az alacaktır. Yine azınlıklar bölgelerinde askeri güç bulundurmak, ancak askerin çok ortalarda gözükmemesi yöntemlerden biridir.

Bu iki unsur yani bu kişilerin hem dinlerini vs. Yaşayabilmeleri hem de Bölgelerinde iyi hizmet görmeleri halkın azınlık hissiyatını azaltacaktır. 

Pusu yazımızda sizlere terör örgütlerinin en büyük desteğinin halk desteği olduğunu söylemiştim. Eğer halk desteği kesilirse terör sorunu azalır.

Azınlıklar için yapabileceğiniz en iyi uygulama bunların fonlama kaynağını tespit edip fonlamayı alan iç kaynağa bir vesile bulup çökmek ve devletle resmi bağı olmayan ancak gayriresmi bağı  yüksek olan unsurlara fon kaynağı yaratan işletmeleri teslim etmektir. 

Yine azınlıklara fon sağlayan kişileri bulup bu kişileri ülkelerine hizmet eden kişiler haline getirmek, yani karşı taraftan daha fazla para vermek etkili çözümdür. Sonuçta kimse, özellikle azınlıkları yönetenler, bu işi safi milliyetçi duygularla filan yapmıyor. Ortada hep pasta ve pastadan pay alma hikayesi vardır.

Bazen Bazı Şeyleri Yapmanız Gerekebilir

Öte yandan bu azınlıklar terör sorununa sebep oluyorsa uygulanabilecek en iyi teknik bu örgütlere karşı örgüt yaratmak ve aynı tekniklerle savaştırmaktır. 

Ülkemizde 1994 senelerinde uygulanan bu yöntemin zaaflarına özellikle pusu yazımızda yer verdik. Ancak bir fayda maliyet analizi yapıldığında bir tehdidin sizin tarafınızda olan bir kişiden gelmesi ile sizin karşınızda olan biri tarafından gelmesi arasında ciddi fark vardır. Dolayısıyla tehdit gelecekse içinizden gelmesi her daim daha iyidir. En azından istediğinizde ipini çekebilirsiniz. Düşmanı yakında tutmakta fayda vardır. Bu en etkili çözüm olacaktır.

Ancak bununla birlikte bu politikaların bazı yan etkilerini görürsünüz. Burada teröre karşı terör yaratsın diye ortaya koyduğunuz örgütlenme sizin finansmanınıza erişemeyeceğinden (sizinle herhangi bir bağı olmamalı) kendi finansmanını yaratmak zorundadır. Bu durum ise bu kişilein illegal işlere bulaşmasına ve bölgede mevcut terör unsurlarından daha fazla terör estirmesine sebep olabilir. Bu kişilerin bu eylemlerine terörü bitirene kadar göz yumulur. Bu ekip daha sonra ipi çekilmek suretiyle infaz edilir. Bazı ülkelerde bunu sık sık görüyoruz.

Tabi burada önemli olan meselelerden birisi de ülkenin sokaklarının dengesidir. Malumunuz olduğu üzere Kurtlar Vadisi izleyip beline silah takan mafyayım ben diyip sağa sola haraç almaya gidiyor, racon kesiyor, millet birbirini boğazlıyor. Sizin halkın bu huzur ve refahını sağlayacak iç mekanizmalar kurmanız lazım.

Efenim bireysel silahlanmayı zorlaştıralım deseniz ülke içi silah sanayi gelişmiyor, onların lobisiyle ağrı uğraşıyorsunuz. Emniyet güçleri bekçi mekçi deseniz napacaksınız her vatandaşın tepesine bir emniyet mensubu mu yerleştireceksiniz. Hoş böyle yapsanız dahi emniyet güçleriniz de sonuçta maaşlı çalışan adamlar ve bu adamların kendileri de suç işleyebiliyor. Kendi gençlik teşkilatlanmanızı kullansanız bu uzun vadede sizi mahveder. İşte bu mekanizmayı yönetebilmek için eski asker/polis/istihbaratçılarınızdan küçük küçük yöresel mafyacıklar/taşere örgütler kuracaksınız. Bunlar şehirlerde devletin varlığını gasp edecek olan ve beline silah takıp halkınızı rahatsız edecek olan unsurların kulağını çekecek. Emniyet mensupları da bunu görüp ses etmeyecek. Bunların tamamı da sizin emniyet ve istihbarat güçlerinizin kontrolünde olacak. Arada muhakkak bu işlerden nasiplenen memurlar olacaktır. Onları da yine iç denge ile kontrol edeceksiniz. Yani sistem kendi içerisinde kendi çıbanlarını infaz edecek.

Dikkat ederseniz gelişmekte olan ülkelerde en büyük sorun bu küçük örgütlerin kafasını gereğinden fazla kaldırmasından oluyor. Bu küçük mafyacıklarınızdan kafasını kaldıran olursa da muhtelif yolsuzluk operasyonları ile (emniyet birimleriniz bunları takip edecek, yani karşılıklı kontrol mekanizmaları kurmanız gerekli) bunların başını küçükken ezmeniz lazım. Tabi ezdikten sonra hemen yerine yenisini yerleştirmeniz lazım. Şayet bu sistemi kurarsanız istihbarat ağınız ciddi şekilde genişleyecek ve sizi rahata erdirecektir.

Şayet bunu yapmazsanız ülkedeki suç unsurları sizin kontrolünüzden çıkacaktır. Bu elemanların tamamı sizin geleceğiniz için birer tehdit haline dönüşecektir. Serbest gezmelerindense sizin kontrolünüzde olmaları daha etkin olmaktadır.

Çünkü kocaman ülkenin her bir sokağını emniyet güçlerinizle kontrol edemezsiniz. Bu mümkün değildir. Bunun yerine akış şöyle dizayn edilir. Tipik bir hücre yapılanması gibi yani. Siz emniyet güçlerini, emniyet güçleri, bölgesel babaları, bölgesel babalar sokakları… Eğer kalabalık bir nüfusunuz var ise bunu yapmak zorundasınız. Bu sayede emniyet içerisindeki haylaz memurlarınızı da göz altında tutmuş olursunuz. Karşılıklı kontrol anlayacağınız.

No Hero No Party

Bu mücadeleler sırasında en fazla dikkat etmeniz gereken husus karşı taraftan bir kahraman yaratmamanızdır. Asla ve asla karşı taraf tek bir liderden oluşmasın. Bunun için medya örgütlenmenizde çatlak haberleri çıkartın. Yine örgüt içinde yaratabiliyorsanız farklı kanatlar yaratmak, eğer azınlık hareketi siyasallaşmış ise bu hareketi bölmek en etkili hamlelerdendir. Unutmayın parayla yapılmayacak şey yoktur.

Buna ek olarak soft power azınlık sorununa katkısı olan önemli hususlardan birisidir. Soft power propaganda ile yükselir propaganda ile düşer. Soft powerınızın en önemli unsuru bu aşamada üst kimlik yaratmaktır. 

Mozambiklilik üst kimliği temel stratejisinde bir sistematik yaratmak soft powerınızın başat aktörüdür. Sürekli olarak azınlıkları da içine alan kahraman ve halktan/taşradan mozambiklilier sürekli medya ağınızda paylaşılmalı, azınlık kelimelerinden hiç bahsedilmemeli, ülkenin tüm kesimleri ile ayakta duran bir kale olduğu her yerde gösterilmelidir. 

Vizyon ve Misyon Meselesi

Gelelim vizyon misyon konusuna. Burada biraz uluslararası ilişkiler konusuna dalacağız.

Dünya politikası bazen tek kutuplu, bazen çift kutuplu bazen çok kutuplu olabiliyor. Bu durum sizin dış politikanıza çok ciddi yön vermekle birlikte uluslararası ilişkilerde temel husus ne olacağınıza karar vermektir. 

Bir dünya gücü mü olacağız, bir bölgesel güç mü olacağız? Ya da bunlardan biriyiz bir sonrasını mı hedefleyeceğiz? 

Pollyannacılığı hala bırakmadıysanız sizlere realizm kavramını tekrar okumanızı yineleyerek yoluma devam ediyorum. Sanırım barış elçileri sayfayı terk etmiştir. Rahat rahat devam edebiliriz.

Buna karar veren, yani ne olacağımıza karar veren bizim şimdiye kadar biriktirdiğimiz gücümüzdür. 

Güç Kavramı

Güç zaman içerisinde askeri güç, nüfuz gücü, nüfus gücü,ekonomik güç kavramlarınım bileşiminden oluşan bir unsurdur ve temel olarak bir isteğini yaptırma kabiliyetine denir.

Bir kişiye istediğini yaptırabilmek için ya onu zorlarsınız (askeri güç), ya ekonomik olarak zorlarsınız (ekonomik güç) ya da nüfuzunuzla iş yaptırırsınız (soft power).

İşte burada mevcut durum analizi yapıp mevcut güç yukarıdaki üç başlıkta ölçülür ve bir sonraki hedef belirlenir. Biz mozambik olarak bu üçünde de çok güçlü bir ülke değiliz. O yüzden hedefimiz bölgesel bir güç olmak öncelikle.

Askeri Gücün Önemi 

Bölgesel güç için ilk yapmanız gereken halkınızın da desteğini sağlayacak askeri gücü sağlamak. Çünkü bir devletin asli görevi mahiyetindekilerin can ile mal güvenliğini sağlamaktır. Bunun akabinde yani bunu sağladıktan sonra bu güç tehdit olarak kullanılacaktır. Bu yüzden askeri güç mühim.

Bunun yanında askeri güç silahları kendiniz üretmiyorsanız ekonomi için külliyen zarardır. Ancak bunu yapmak zorundasınız. Sektörler arasında belki de yatırım geri dönüş oranı en yüksek olan yatırım ülkeniz askeri sanayine yapılacak yatırımdır. Bunu da unutmayın. 

Ekonomiyle alakalı sayfalarca yazdım. Ancak bir iktisatçı olarak merkantalist ve keynesçilerin arasında bir çizgide olduğumdan kritik konuların cari açık ve karma ekonomi modeli olduğunu her fırsatta vurguladım. Yazılarım bu düşünce kapsamında. Kalanı ekonomi kategorisindeki yazılardan okuyun kaç sayfa yazmışız bir zahmet okuyun ya. Deli etmeyin la beni.

Bölgesel Güç Olurken Babaların Çökmesi

Şimdi tabi bölgesel güç olacaksınız ya size kimse altın tepsilerde sunmaz bunu. İşte yukarıdaki güç kavramı bunun için mühim.

Ancak (bu kısım silme uydurma) Avrupanın köpeği güney afrika ve güney afrikalıların uç beyi olan araya sıkışmış Swaziland,Fransanın iti Zimbabwe, Rus yerleşkesi Malawi,Çin finosu Zambia ve ABD’nin Afrika’daki sureti Tanzanya da rakipler. 

Eğer kafamızı kaldırırsak bunlardan biri bizi cortlatır. Şimdi burada biz napıyoruz? Tabii ki denge stratejisi izliyor herkese mavi boncuk dağıtıyoruz. Ancak bizim görünmez kırmızı çizgilerimiz var ve babamızın bazı organları kutu kola gibi. (Gibiye selamlar)

Kırmızı çizgilerimiz geçildiğinde en fazla kime yanlayacağımız, bize kimlerin samimi manada destek vereceği (büyük güçlerden ortak menfaatimiz olanlar) tespit edilir. Bununla birlikte olası bir büyük güçler savaşında (filler tepişmesi) kimlerle ortak olacağımız tespit edilmelidir.

Burada size askeri güç konusunda destek veren ülkeler mühim. Ancak yine de bir gün o silahların size dönebileceğini unutmayın. Bu yüzden silah tedariki konusunda tedarik zincirinizin kırılmaması mühim. İhtiyatlı gidin kanallarınız olmalı. Bu yüzden herkese boncuk dağıtıyoruz. 

Yine finansman kaynaklarınız yani size borç verenlerin menşeini dağıtmanız da mühim. Asla tek bir ülkeden finans tedariği sağlamamak mühim. Aynı durum enerji tedariki gibi hususlar için de önemli.

Bunların dışında ekonomi politikanızı belirlerken en çok ihracat ve ithalat yaptığınız ülkeler ve bunlara alternatif yaratmak dış politikanızı şekillendirecek hususlar. Burada bizim için vazgeçilebilecek ve vazgeçilemeyecek ülkeleri belirlememiz önemli.

Bu kadar dış politika yeter. Ulan yazıya iç politika diye başladık konu döndü dolaştı yine uluslararası ilişkilere geldi. Keşke bölümünü okusaydım.Hüüüüüü….

Bir Dış Minnak Olmak

Gelelim bu uluslararası politika meselesinde son başlığa. Şimdi yukarda bahsettik. Diğer ülkeler bizimle uğraşıyor. 

Cennet vatan Mozambikimiz

Bunları alt etmenin en güzel yolu bu ülkelerin içinde nüfuz edinmek, o ülkede bulunan azınlıkları fonlayıp bize yakın olanları kendi tarafımıza çekmektir. Bununla alakalı twitterda feci goygoy dönüyor ve dalga geçiyorlar. Vay efendim işte derindevlet, asırlık devlet aklı filan diye. Ancak bu arkadaşların çoğunun uluslararası ilişkiler kavramından haberi yok.

Eğer siz bu elemanları meşgul etmezseniz onlar sizi meşgul ederler. Bir çok örneği var bu işlerin.

Yani adamın başına azınlık sorunu saralım ki bizimle uğraştığı anda onun içindeki sorunu hortlatıp dikkatini dağıtalım. Kesinlikle boş durmak lazım. Futbolda Fatih hoca gibi en güzel savunma hücum etmektir. Nefes aldırmak yok, bam bam bam… 

Bu ekonomik güçle ciddi şekilde alakalı. Ama esas unsur soft power. Sürekli olarak bunu beslemek ve büyütmek de fayda var. 

Ancak bu süreçte en büyük problem bu bölgesel kuvvetleri besleyen ana güçlerin desteğinin artmasıdır. Bunu da kontrollü kullanmakta fayda vardır.

Dış minnaklık önemli. Dediğim gibi barış güvercinleri istediğini mırıldanmaya devam etsin. Bu anlattıklarıma ikna olmuyorsanız realizm kavramını ve gelişimini iyi inceleyin ve tekrar okuyun. Dış minnaklıkta başarı tehdidi savurmak manasında mühim. 

Bu konuda özellikle ABD ile Rusya’nın Academy ile Wagner şirketlerini nasıl kullandığına dikkat ediniz. Savaş suçu işlemeden ortalık nasıl karıştırılırın dersidir bu. Yine bu karışıklık sürecinin sizinle resmi bağının kesilmesi anonim şirketler yöntemi ile olmaktadır.

Bununla birlikte Rusya’nın 2008’de Gürcistan, 2014’te Kırım ve günümüzde Donbass’ta uyguladığı stratejilere bir bakın. Tarihsel olarak kendi nüfusunu yerleştirdiği bölgelerde zaman içerisinde nüfuz elde etmiş, bu vesile ile komşu ülkelerin içini karıştırma imkanı bulmuş, bu parçaları bölmüş ve daha sonra referandumla gidip çökmüştür.

Kurtarıcımız 

Yukarıdaki iki başlığı araya sıkıştırdığıma göre iç politikadan devam edelim. Şimdi bu kadar atak ve sürekli size problem yaratacak bir karakterdeki dış politikada içerinin size tam bağlılığı çok önemli. Bu sebeple dış politikada gürledikçe içerde iki misli gürleyin. Buna ihtiyacınız olacak. 

Tabii ki kısa vadede vaziyete göre esip gürleyecek yeri gelecek tombik sempatik bir dede olacaksınız. Bunlar gelip geçici. Yöreye ve ihtiyaca göre değişir bu durum.

Ancak değişmeyecek ve her yerde cayır cayır bağırılacak şey şu:

Bu ülkenin tek bir kurtarıcısı var. O da sizsiniz. Sizin dışınızda başkası konuşulmayacak, görüşülmeyecek, düşünülemeyecek.

Her yerde bu algıyı yaratmak şu aşamaya kadar yazdığım bütün politikaların en önemlisidir. Tetikleyicisi değil ancak en önemli tamamlayıcısıdır.

Vekil Sayısı Hesaplamalarına Giriş

Bu egonuzun tatmini için değil. Bakın bir ülkede bir güç dengesinden bahsettik. Bunu sayarken yasama, yürütme ve yargı dedik. Bunlar dengeli olmalı dedik. Ancak tam denge iyi değil her daim. Çünkü rakipleriniz yani diğer ülkelerin baktığı önemli şeylerden birisi size ülke içinde olan destek. 

Bu niye önemli? Çünkü bu seçimde size yasamada geri dönecek. Vekil sayınızı belirleyecek şey budur. 

Vekil sayısı niye önemli peki? Çünkü siz uygulamak istediğiniz bir politikanın hesabını yasamaya verirsiniz. Yasama onayı gerekir. Yine ülkede her şey kanunla olur. Kanun çıkartma gücü ise ancak ve ancak vekil sayısıyla olur. Eğer kanun çıkartma gücünüz zayıflarsa bu durum dış güçler tarafından anlaşılır. Eğer içerde zayıfsanız dışarda güçlü olamazsınız, bırakın güçlü olmayı güçlü görünemezsiniz. Bu da uluslararası ilişkilerde sizi çok zayıflatır. 

Her işte tutup önünüze koyarlar. Bir anlaşma yapacak olursunuz, ordan şaka yollu reyiz anlaşmayı yapıyoz ama devamı gelecek mi? Gibi laf sokmalar gelir ki bu halde sizin politikalarınıza güven de zayıflar ve anlaşma olasılığı düşer.

Sonuçta kimse gidici bir adamla uzun vadeli işlere kalkışmaz.

Siyaset Nedir Sonuç

Özetle siyaset oldukça zor, bir çok gücü kontrol etmeniz gereken, bunun için de maddi menfaat denilen aracı çok fazla kullanmanız gereken, buna ek olarak kişisel soft powerınızın çok fazla olması gereken, propaganda araçlarının etkin ve doğru kullanımını gerektiren, halkın memfaatleri ile şahısların/şirketlerin menfaatlerinin uzun vadede çatıştığı, iktisat biliminin kaynakların etkin dağılımı düşüncesiyle çözülmesi gereken bir problemler silsilesidir.

Yoruldum. Yazı çok uzun oldu. Başkent Maputo’dan selamlar. Allah Mozambikimizin yar ve yardımcısı olsun. Esen kalın. 

yatirimkurusu

10 yıldır finans sektöründe denetçi, İngilizce biliyor.

İlgili Makaleler

5 Yorum

  1. Uff,Hocam voltaj+ amper ikiside,yuksek olunca,beyin hücrelerim aşırı şarj oldu yine,,fakat sanayide çırak-kalfa bulamayınca 10 sene sonra n,olcak bu milletin halı diyerek kaçak akımı yaptım.

    1. Hahahahahaha…. Kıymetlisiniz.

      Yavaş yavaş her şey geri dönüyor. Bu sefer okumak alelade,zannat sahibi olmak nadirlik olacak. Piyasanın temelini anlatırken yanımdaki çocuklara hep diyorum ki tekeli anlayın. Tekel olan ayakta kalır. Bu en basit açtığınız dükkanda bile geçerli. Tekel gücünü kaybedenlerin ürün farklılaştırması ile pazarda tutunmaya çalıştığını, bu süreçte bir çok firmanın heder olduğunu, ancak ve ancak sermayesi yüksek olanın ayakta kaldığını görüyoruz.

  2. Eee okuyunca dilim tutuldu.Saygi ile susacaktim,derin hissiyatınıza teslim olup,içimde gerçekleri demledim,Ama akıl fazla doz zehirlenmesinden dolayı sacmalamaya mazeret buluyorum.ve ,Mal korunmaya muhtaçtır.Bilgi sahibini korur yanlıştan.Gerçeklerin sonunda ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.(bkz.Bosna da mavi kelebekler). Hayatın kendi planları vardır herkese yedirecek belki.İlkyardimin birinci kuralı kendini kurtarmak.insan olmanın bir gerek şartı yardımlaşmaktır.şeklinde lakırdı ediyorum.

    1. Est.
      lakıdrıdan ziyade görüş bildirmek, katkı sağlamak diyelim.
      Hayatın gerçekleri sert.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
error: İçeriklerin kopyalanması engellenmiştir.