Ekonomi

Para Politikasına İlişkin Ampirik Olmayan Tespitler ve Türkiye Ekonomisinin Kronik Sorunları

Malumunuz ülkecek seçim dönemindeyiz. Siyaset konuşmam yasak olduğu için bu süreçte hiçbir fikrimi açıklamadım. Hatta yanlış anlaşılma olmasın diye twitter da like bile atmadım. Anca Ronaldinho videolarını filan retweet ediyorum.

Ama bu durum iktisat konuşmamıza mani değil tabii ki. Zaten politika bize göre değil aga biz iktisattan devam.

Politikleşen Faiz Meselesi

Bu bahsettiğim politik konuşamama stresiyle birlikte ülkedeki seçim sürecini takip edip tarafların iktisadi yaklaşımlarını göz önüne aldık. Ama gözlerimiz kanadı tabi. Tüm partilerimizin tüzüğünde liberal düzenin korunması ve kollanması ile başlayan ekonomi politikalarını bir kenara koyarsak önümüzdeki dönemde en büyük tartışma konusu merkez bankasının uygulayacağı faiz oranları olarak görünüyor.

Şimdi malumunuz bir faiz meselesi var ki derdi benden içerü. Yani her taraf haklı olduğunu iddia ediyor ama bizim meselemiz daha derinde. Yaramız derindir bu faiz konusunda.

Bir taraf faizi düşük tutalım konusunu ciddi savunuyorken diğer taraf faizi arttıralımı savunuyor. Taşlı sopalı faiz kavgaları izliyoruz ekonomi basınında.

Açıkçası bu tartışmalar bizim işimiz değil. Bunun sebebini para politikası başlığında anlattım.

Literatüre Sallamalar

İktisadi literatürün en büyük sorunu (günümüz iktisat fakültelerinde de okunulageldiği üzere) literatürün tamamının neo liberaller tarafından yalnızca gelişmiş ülkeler için yazılan reçetelerle kaynaması ve bu tedavilerin hiçbirinin bize uymamasıdır.

Bu platformda sayfalarca yazdım ve yazmaya devam edeceğim. Türkiye, ekonomi politikası uygulamak için oldukça zor bir ülke.

Bunun sebepleri ülkedeki iktisadi hastalıkların kronik olması, yaşlanan demografik yapı, sorunların yapısal hususlar içermesi ve çözümlerin tamamının uzun vade gerektirmesi, nedeniyle hükümetlere/siyasete ters gelmesidir.

Makro İnatlaşmalarım

Ama biz genele isyan modundaki yazılarımıza devam edeceğiz. Bu ülkede terk etmemiz gereken alışkanlıklar var. Bu kötü alışkanlıklar neo liberal literatürden geliyor.

Nedir?

Önce finans yerine iktisat konuşmayı daha sonra büyüme yerine kalkınma konuşmayı öğreneceğiz. Buna ömrümü adadım ve bu olana kadar da mücadeleye devam edeceğim.

Türkiye Ekonomisine İlişkin Tespitlerim

Güzel memleketimizin kanunlarla koruduğumuz (bkz. Türk parasının kıymetini koruma kanunu) Türk parası maalesef bir rezerv para değil. O sebeple sınırsız basmayı bırakın azıcık arzı arttırsak/faizi düşürsek ciddi bir enflasyon ile bize geri dönüş sağlıyor.

Kronik bir cari açık sorunumuz var ve bu cari açık sorunu verimlilik/inovasyon tarafında uzun vadeli bir plan ya da ekonomik dönüşüm yapmadığımız müddetçe devam edecek. Halen marka üretmiyoruz, sattığımız mal kalitesiyle değil ucuzluğuyla pazarda hacim sağlıyor. Malı çok ucuzlatınca da ambargo yiyor rekabet avantajımız külliyen kötü hale geliyor. Rekabetçi kur uygulayacağım dersen Japonya’ya dönme olasılığın var. Hele ki bizim uluslararası politik vaziyetimiz zaten buna müsaade etmez.

Ülkede üretim için ithal edilen malların büyük bir kısmı enerji, hammaddeden oluşuyor. Yani üretimi arttırıp ihracatı arttırmak için ithalatı arttırıyoruz.

Bir de bunun üstüne toplumun tüketiminin büyük bir kısmını oluşturan mallar ithal. Burada ya yerli üretimimiz yok ya da yerli üretimin marka/snob effecti düşük tercih edilmiyor. Yani rekabet edebilir değil.

Ülkede hem politik hem iktisadi manada bakılan ana para birimi TL değil USD. Yani TL nin karizması ve tercih edilirliği düşük.

Tüm bu sebepler nedeniyle ülkede üretim ve ticarette dolar egemenliği mevcut ki bu durum dolar değerine göre enflasyon ortaya çıkmasına sebep oluyor.

Bununla birlikte halkımızın tüketim/tasarruf alışkanlıkları kronikleşen enflasyon sorunu nedeniyle sürekli kredi eğilimli. Halkımızın akıllı olanları faizleri düşürür düşürmez tasarruf maksatlı kredi çekip ev alıyor, araba alıyor. Aklı biraz kıt olanları ise kredi çekip iddaa bayinin yolunu tutarken tamamen akıl tutulması yaşayanlar ısırılmış elmalı telefonlara koşuyor.

Özetle Türkiye’deki enflasyonun kök sebebi halkımızın tüketim tasarruf alışkanlıkları, üretim yapımız (enerjide dışa bağımlılık/dolarla enerji ithalatı) ve sürekli cari açık nedeniyle çılgın dolar talebidir.

Özet oğlu özetle Türkiye üretim tüketim ve tasarruf yapısı nedeniyle kronik olarak dolar kıtlığına uğramakta bu durum ise dolarla enflasyon ithalatı dediğimiz sürece sebebiyet vermektedir. Ve evet dolarla enflasyon ithalatı lafını ben uydurdum, ne var ?, Bence çok güzel durdu.

Türkiye Özelinde Para Politikası Tespitlerim

Gelelim yıllar itibariyle Türkiye’nin iktisadi tarihinde uygulanan politikaların sonuçlarını da gözlemleyerek yaptığım para politikası tespitlerine.

-para politikası büyüme ve işsizlik sorunlarına uzun vadede çözüm olabilecekse de tamamının yan etkisi mevcuttur. Uzun vadede genişletici para politikası işsizliği azaltabilir, büyümeyi arttırabilir. Ancak yine uzun vadede görüyoruz ki bu politika, kaynakların atıl kullanılmasına, gereksiz kredi çekilmesine, şiddetli enflasyona ve aşırı ithalata sebebiyet vermektedir ki Türkiye’nin kronik sorunları başlığı altında size bu döngüyü izah ettik.

-özetle bizi sürekli krize sokması nedeniyle tek başına uygulanan para politikalarının uzun vadeli etkisi yok denecek kadar azdır.

-para politikası soruna çözüm bulmak yerine kısa vadede yürütmeye sorunu çözmesi için zaman kazandırıcı politika setini içerir.

Buna ek olarak enflasyon sorunu her ülke için spesifik gerçekleşir. Tüm toplumların iktisadi alışkanlıkları farklı olduğundan o topluma uygun iktisadi model/politika uygulanmadıkça sorun çözülmez.

-faiz artışı büyümeyi yavaşlatır ve talep yönlü enflasyonu keser, bunun etkisi oldukça kısadır

-faiz artışı arz yönlü enflasyonla mücadelede hiçbir işe yaramaz, arz yönlü enflasyonu kısıtlamanız için o sorunun ortadan kalkması gerekir.

Türkiye’nin iktisadi yapısı nedeniyle kendi uydurduğum kavram olan dolar ile enflasyon ithalatı meselesi tamamen arz yönlü bir enflasyon sorunudur. O sebepten Türkiye’de faiz artışı politikası hiçbir zaman uzun vadede enflasyon sorununu çözemeyecektir.

Piyasada bir çok zombi şirket var. Bunların büyük bir kısmı verimsiz/hiçbir katma değeri olmayan şirket. Büyük bir kısmı perakende/toptan ticaret ile ilgileniyor ve tamamına yakını işletme sermayesini kredi ile çeviriyor.

Geneli itibariyle irili ufaklı tüm şirketlerimiz işlerini özkaynaklarıyla değil krediyle çeviriyor ve finansman hassasiyeti çok yüksek. Bir çok firmamızda faiz riski mevcut.

Özetle faizi arttırdığımız anda bu firmaların yarısında fazlası 6 ay vadede beyaz bayrağı kaldırır havaya. Yani faiz artışının büyümeyi azaltıcı/istihdamı azaltıcı etkisi beklenenden fazla olabilir.

TCMB Bürokratının Dertleri

Tüm bu hususların bir arada değerlendirilmesi neticesinde Türkiye özelinde varılan sonuç şu;

Para politikasında genişlemeci yolu takip edersek (düşük faiz, yüksek para arzı); yüksek büyüme, yüksek istihdam, kaynakların boşa harcanması, dolarla enflasyon ithalatı, yüksek enflasyon ile karşılaşıyoruz.

Para politikasında daraltıcı yolu izlersek (yüksek faiz, düşük para arzı); düşük enflasyon, kaynakların etkin kullanımı, düşük büyüme, yüksek işsizlik ile karşılaşıyoruz.

Özetle yürütme tarafından atanan Merkez Bankası bürokratlarının karşılaştığı sorun şu;

Yüksek faiz uygularsam hükümetten dayak yerim ama enflasyonu zaptederim. (Enflasyonu büyüme ve istihdama tercih etmek)

Düşük faiz uygularsam hükümet beni sever ama günün sonunda yine enflasyonu hoplatır yine dayak yerim.(Büyüme ve istihdamı enflasyona tercih etmek)

Tabi bunu dünyanın genel konjonktürüyle birlikte değerlendirmekte fayda var. Ne şanslı merkez bankacısıdır ki FED’in genişlemeci politika izlediği döneme denk gelen.

Seçim Sonrası İçin Türkiye Para Politikası Önerilerim

Şimdi bir dost ortamında olsaydık ve şu kadar lafı anlattıktan sonra bana bu soruyu sorsaydınız ağzınızın tadını kaçırırdım ve tatsız şeyler yaşamamız olasıydı.

Hala para politikası ve çözüm lafını yanyana nasıl koyarsın diyip kafayı yerleştirmiştim.

Bakın artık yazmaktan bıktık. Dünyanın (evet ABD dahil) hiçbir ülkesinde para politikası salt/kendi başına bir çözüm aracı değildir.

Eğer hükümet güçlüyse atadığı bürokrata “faizi düşürt ülen bu milletten ben oy istiyorum, cebine para/iş/aş koymadığım adamın karşısına nasıl çıkarım ben” der ve büyüme ve istihdamı enflasyona tercih eder.

Yok hükümet güçlü değil ise bürokrata “enflasyonu çözelim hacım yoksa bize güvenoyu gelmez” deyip enflasyonu büyüme ve istihdama tercih eder.

Günün sonunda politikacının/TCMB bürokratının tercihi hangisi olursa olsun günün sonunda biz Türkiye olarak hep aynı yere varırız. Çünkü ana sorun enflasyon, büyüme, işsizlik filan değildir.

Sorun kalkınmadır. Kalkınma sermaye birikimi ile alakalı bir meseledir. Derindir ve ciddi planlama içerir. Bunun dışında kalkınmadan, sermaye birikiminden, sermayenin paylaşımı ve refahın bölüşümünden bahsedilmeyen bir iktisadi program çöptür. Para politikası/faiz tartışmaları ana odak değil yan unsurlardır.

Gelelim işin politik bacağına. Ülkedeki para politikası politiktir doğrudur. Çünkü bu tercih yani para politikası tercihleri politikacıların geleceğini etkiler. Ancak ülkedeki kalkınma/sermaye birikimi/refahın bölüşümü meselesi politik değildir. Politize olmayın ve ana unsura odaklanın. Özetle mahalle yanarken salıncakta sallanmayın.

Neyse, benim gerginlik seviyesi çaydanlıkta kaynayan su seviyesine geldi, gidiyorum ben hadi esen kalın.

yatirimkurusu

10 yıldır finans sektöründe denetçi, İngilizce biliyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu
error: İçeriklerin kopyalanması engellenmiştir.