Serbest Kürsü

Koronavirüs; Devlet Neler Yapmalı? Sonrası Ne Olacak?

Malumunuz yaklaşık 10 gündür yurdumuzda, 2 aydır da tüm dünya sathında insanoğlunun koronavirüs belasıyla mücadelesi devam ediyor. Bu gün bu yazımızda koronavirüs belasının olası sonuçlarına ve bundan sonraki süreçte hayatımızda nasıl bir etkisi olabileceğine ilişkin görüşlerimi paylaşacağım. Yazdıklarım birer tahminden ibaret olmakla birlikte uluslararası gazetelerde ve ülkemizde paylaşılan yorumlara da elimden geldiğince yer verip sizlere ileteceğim.

Yazıya giriş yapmadan söyleyeyim bu bir hükumeti gömme ya da övme yazısı değildir. Hayatımın hiç bir döneminde politik olmadım. İdeoloji insanların gözlerini körelten bir yönetim aracıdır. Siz de ideolojilerin kölesi olmayın bence. Önünüze ve neler yapılabileceğine bakıp karar ağacı kurun ve pozisyon alın. Bu yazı karar ağacı yazısı değil ancak beklenti yazısıdır.

koronavirüs kurtulma

Koronavirüsün ekonomimizi nasıl etkileyebileceğine dair paylaşımlarıma Koronavirüsün Ekonomiye Bulaşması adlı yazımda yer vermiştim. Koronavirüse ilişkin kamu kanadından alınan önlemleri de Koronavirüs Önlemleri sayfamda özetlemeye çalıştım. Bu sayfalara da bakabilirsiniz.

Koronavirüs Karşısında Devlet Ne Yapmalı?

Devlet sürekli olarak koronavirüse karşı önlem almaya çalışıyor. Alınan önlemlerden benim anladığım, devlet önceliği sağlık sektörünü güçlendirmeye vermiş durumda ve İtalya’da yaşandığı şekilde özellikle yoğun bakım ünitelerinde yoğunluk olmaması adına virüsün ani bir şekilde artışına engel olmaya çalışıyor.

Bunun dışında koronavirüsün ekonomiyi etkilememesi için ciddi bir gayret var. Bu gayretlerin yeterli olup olmadığını sanırım yakın gelecek bize gösterecek. Bu noktada toplumun özellikle karantina uygulamasının tüm yurt sathında uygulanması ve sokağa çıkma yasağı uygulanması taleplerine karşılık ısrarla bu uygulanmıyor. Talebin kaynağının hangi şekilde çıktığını bilmiyorum ancak bu talebi yapan toplumun geneli, sanırım gıda stoku sürecinden bir haber. En iyi olasılıkla 2 ay emniyet stoklu çalıştığını tahmin ettiğim (daha da düşüktür de pozitif olmaya çalışıyorum) gıda sektöründe 2 ay geçince ne yapılacağına dair alternatif üretilirse sokağa çıkma yasağı ve yurt genelinde karantina uygulamasının bayrak tutanı olacağım.

Ciddi şekilde bir karantina uygulaması ile sokağa çıkma yasağı durumunda gıda üretimini kimin devam ettireceği, gıda üretimi devam etmez ise gıda sorununu nasıl çözüleceği ciddi bir soru işareti. Gerçi bence soru işareti de değil. Cevabı da net. Yani kim üretecek, sokağa çıkma yasağı ya da toplu karantina uygulaması halinde hangi insanı tarlaya, bahçeye ya da makarna fabrikasına çalışmaya götüreceğiz ya da zorlayacağız. Tabii ki kimseyi. Böyle bir uygulama hayata geçerse muhtemelen 2 ay içerisinde millet birbirini yeme aşamasına gelecektir.

koronavirüs yardım

Zaten İtalya’da gördüğümüz haberlerde bu cinsten. Uzun süredir birbiri ile sürtüşme halinde olan İtalya’nın üreten bölgesi Kuzey ile üretime katkısı nispeten düşük olan Güney, ilk defa bu kadar arasını açmış durumda. İtalya’nın Güney bölgesinden de vandalizm haberleri gelmeye başladı.

Bence koronavirüs ile mücadele eden bir toplum için İtalya’ya benzememe hususunda birinci öncelik her ne kadar sağlık sektöründeki benzeşme olmaması olsa da, ikinci öncelik mutlaka ekonomi sektörü için olmalı. Yani vandalizme bulaşılmaması için elden gelen yapılmalı.

Tabii ki birinci aşamada belirttiğimiz sağlık sektöründeki kapasitenin üstünde hastanın olmaması için bütün gayret gösterilmelidir. Yani bunun için en etkili önlemin de insanların evinde kalması olduğunu biliyoruz. Ancak gıda stokunu devam ettirecek çalışmalarında engellenmemesi gerekir. Bu salt ekonomik büyüme için değil vandalizm olaylarının önüne geçmek için gerekmektedir.

En Kötü Senaryoda Devlet Ne Yapabilir?

En kötü koronavirüs senaryosundan kastım İtalya’dır. Çünkü gözümüzün önünde Avrupa medeniyetinin (!) ortasında bir devletin vatandaşları ölmekte, doktorlar ne kadar acı ki ölen kişiyi seçmek durumunda bırakılmakta ve vandalizm hortlamaktadır. Bundan daha kötü bir senaryo da düşünemiyorum açıkçası.

koronavirüs-kotu-gunler

Bu tip bir senaryoda devletin yapabileceği en büyük hata toplu bir karantina uygulaması ve sokağa çıkma yasağıdır. Bu durum gıda stoğu endişesi ile daha fazla paniğe ve vandalizmin körüklenmesine neden olacaktır.

İşte bu tip hadiselerin meydana gelmemesi için kamu kesimi öncelikli sektörler belirlemelidir. Yani eğer özel sektör çalışanlarını da dışarıya çıkartmamamız gereken bir vaziyet oluşursa, öncelik gıda ve içecek (özellikle su) sektöründe üretim yapan firmalar, bu firmaların taşımasını yapan firmalar,enerji sektöründeki bütün unsurlar, sadece bu firmalara yetecek şekilde finansman sağlayacak finans aktörleri ve nihayet gıda zincirinin son halkası olan marketler, eczacılar ve sağlık sektörüne yan ve ana ürün yapan firmalara verilmelidir. Bunun dışında kalan özel sektör için sokağa çıkma yasağı uygulaması getirmekte pek bir mahzur yoktur.

Öte yandan kamu, sağlık sektöründe olduğu şekilde mutlaka ama mutlaka gıda için de ihracat meselesini göz önüne koymalıdır. Osmanlı Ekonomisi yazımda Osmanlı ekonomisinin temel modellerinden birisinin iaşecilik olduğunu, yani esas unsurun halkın ihtiyaçlarını karşılamak olduğunu, bu kapsamda dönem dönem ihracatı kısıtlanan malların yayınlandığını izah etmiştim. Benzeri bir model bu geçici olmasını temenni ettiğimiz süreç için uygulanabilir. Hatta uygulanmalıdır. Eğer birincil sorumluluğumuz sınırlarımız dahilindeki yurttaşlarımız ise bunu yapmak zorundayız.

koronavirus-gıda-guv

Alınması gereken bir diğer önlem ise tarım sektöründe üretimi kimlerle nasıl devam ettireceğimizdir. Uzun süreli olası bir kötü senaryoda gıda sektörünün hammaddesini oluşturan temel unsur, tarım sektörü ve çiftçilerimizdir. Elimde herhangi bir istatistik yok ancak tarım sektöründe üretimin temelini oluşturan küçük çiftçinin belirli bir kısmının sokağa çıkma yasağı olan 65 yaş ve üstü nüfus olduğunu düşünüyorum. Halihazırda bu konuda da önlem alınması elzem olmakla birlikte kötü bir senaryoda bu sorun mutlaka çözülmelidir. Belki de silahlı kuvvetler gibi geniş dağılımlı bir organizasyon bu sorunu çözebilecektir.

Helikopter Para Meselesi

Koronavirüs olaylarından sonra en fazla tartışılan konulardan birisi de bu. Halihazırda enflasyon tehdidi de yokken yine monetaristlere gün doğdu. Sağda solda koşturuyorlar biz parayla bu işi çözeriz diye ama ben önden tahminimi söyleyeyim: Daha etkilerini göremediğimiz 2008 krizini parayla çözme çalışmalarının sonucunu görememişken helikopter paraya girişmek çılgınlıktır.

Ha bu demek değil ki bu modele karşıyım. Tabii ki değilim ancak sadece para basıp millete para dağıtarak bu işin çözüleceğine inanan kardeşlerimiz, 2008 ABD finans krizi akabinde merkez bankalarının halen niye bilançolarını küçültemediğini bir izah etsinler, daha sonra bu şahıslarla ringte (iktisadi düşünceler ringi) yumruklaşırız.

koronavirus-helikopter

Ama şunu söyleyeyim. Şu geçici dönemde insanların işini kaybetmesi beklenmeden, enflasyon tehdidi olmaması göz önüne alınarak ,özellikle temel gıda üreticilerinin üretim motivasyonlarının devam edebilmesi için bu uygulamaya koronavirüs şutlanana kadar devam edilebilir. Bu sayede, işsizlik oranı düşük tutulmuş, vandalizm eğilimleri azaltılmış, üreticiler için üretme motivasyonu korunmuş ve ödüllendirilmiş olur.

Koronavirüs Belasının Olası Sonuçları

Hepinizin evde oturmaktan çok sıkıldığını, işe giderken tedirginlik yaşadığını biliyorum. Aynı tedirginliği ben de yaşıyorum, canınızı sıkmayın. Şimdi gelin zamanı biraz ileri saralım ve 3 vakte kadar (umarım 3 hafta sonra süreç bitmiş olur) koronavirüs belasından kurtulduğumuzu hayal edelim. Peki bundan sonra hayatımızda neler değişebilir? Neler beklemeliyiz? Biraz da geleceği kuralım.

Kapitalizm Çöküyor Mu?

Piyasada okuduğum ve en garibime giden iddia bu. Tabii ki her fikre saygım var, gerekçeleri ile birlikte bir çoğunu okuyorum ama bana inandırıcılıktan en uzak gelen model bu. Bitcoin çıktığında da aynı hikaye dönmüştü. Ben yazılarımda Bitcoin konusuna da değinmiştim. Benzeri bir durum şimdi koronavirüs için de söyleniyor. Çok farklı bir dünyaya hazırlanmamız gerekiyormuş, kapitalizm çökecekmiş vs.

Kesinlikle kapitalizmi savunacak bir adam değilim. Bir çok yazımda kapitalizm neferlerinin bilimcileri olan liberallere uyuz olduğumu söylemiştim. Ancak iktisat farklı bir bilim ve çok fazla değişkeni var. Refah artışı zorunlu ve kapitalizm düzeltilerek (kırpılarak) yoluna devam etmek zorunda. İnsanoğlu da maalesef genleri ve doğal seleksiyon nedeniyle refahını arttırmaya mecbur. Sosyalist sistemlerin tökezlediği nokta genelde burası oluyor zaten. Özellikle günümüzde ve önümüzdeki süreçte en büyük problem olan kaynak dağılımı (gerçi bu insanlık ile başlayan bir süreç) süreci biraz daha fazla gündemimizi meşgul edecek ve zenginlerin serveti işçi kısmı tarafından tekrar sorgulanacak.

koronavirus-kopus

Ha bu sorgulama nereye kadar gider? Maaşına zam alana kadar. Bu konuyla alakalı çok güzel bir atasözümüz var ben biraz hafifletip öyle söyleyeyim. İşçinin yemini maaş zammını görene kadarmış diyelim siz anlayın. Birileri evlatlarını geçindirmek için çalışmak zorunda ve hepimize devlet maalesef bakamaz. Hele ki liberalizm tüm dünyada kol gezip devlet kavramını iyice piyasadan çektikten sonra devletin geri güçlenmesi biraz vakit alacak.

Ekonomi Yönetiminde Liberalizmden Planlamaya Kayış

Bir önceki paragrafın son kısmından konunun nereye geleceğini az çok tahmin ediyorsunuzdur diye düşünüyorum. Devlet ve piyasa içindeki yeri meselesine tekrar geliyoruz. Bu iktisat teorilerinin ve iktisatçılarının birbirlerine girmesinin temel sebebi aslında. Yani devlet piyasada ne kadar olmalı? Adam Smith ve tayfası görünmez bir elden bahsederken Karl Marx ve taraftarları orak çekiçle bu sisteme karşı durmuş, devlet her şeyi planlasın demiştir. Gönlümün efendisi John Maynard Keynes bu iki tarafa da hele otur bir soluklan yiğenim deyip orta yolu bulmuş, akabinde Şikago oğlanları ve monetaristler J.M. Keynes abimizden rol çalmaya çalışırken hayalleri koronavirüs belasıyla yıkılmıştır.

Uzun yıllardır süren liberalizm kabusu, yerini yeniden 1929 ABD Büyük Buhranından 1970 Petrol Krizine kadar uzun süre götürecek bir ekonomi politikasına yani Keynesyen iktisada bırakacaktır.

Keynesyen iktisatla artan kamu harcamaları mutlaka yan etkilerini getirmekle birlikte bir kaç meseleyi daha tetikleyecektir. Bunlara da aşağıda değindim.

koronavirus-planlama

Enerji Güvenliğinden Gıda Güvenliğine

Bu yazımı yazmadan önce platformda yayınlamak için bir uluslararası ilişkileri anlama kılavuzu yazısı yazıyordum ama yazıyı dürmek zorunda kaldım. Çünkü bazı şeyler değişiyor. Hazırladığım yazıda uluslararası ilişkileri anlamak için öncelikle enerji güvenliği kavramını çözmeniz gerekir diye bir bölüm vardı. Ancak sanırım bu bölüme bir ikincisini ekleyip, enerji güvenliği ile yerini de değiştirmem gerekebilir. O da gıda güvenliği meselesi.

Koronavirüs olayında bir kez daha anladık ki, gıda güvenliği, yani olası bir kriz durumunda (hastalık,savaş v.b.) ülkenin mevcut kaynaklarının mevcut nüfusa yeterliliği oldukça önemli bir şey. Bakın bütün ülkeler küreselleşme nedeniyle birbirine bağlı olduğundan ve kendine yetemiyor olduğundan %100 sokağa çıkma yasağı uygulayamadı ve hastalık ince ince yayılarak bir pandemi haline geldi.

Koronavirüs sürecinde dünya ve insanlık olarak ne ders aldık derseniz benim gördüklerim şunlar. Bir kere kesinlikle ama kesinlikle mevcut liberalizm ağırlıklı ekonomi modellerinde insan denilen unsur düşünülmemekte ve emniyetli çalışılmamaktadır.

Özellikle hızlı tüketim dünyamızda kaynakların israf edilerek, saçma sapan yerlere harcanarak, gerektirmeyen refaha (bu benim kavramım ve bu ifadenin tam karşılığı katma değeri olmayan lüks tüketimdir.) yönelinmesi gözüme çarpan ilk husustur. Koronavirüsten kurtulduktan sonra bence halk kitlelerinin ilk talebi bu aşamada olacak ve politikacılar bu isteğe çok dayanamayacaktır. Yani lüks tüketim içerisinde devletler olası felaket senaryolarına karşı kaynak aktarmayı unutmuş vaziyettedir. Stoksuz çalışılmaktadır ve bu durum gözden geçirilecektir.

Söz konusu üretim ve stok için özel sektöre güvenemeyeceğini tahmin ettiğim kamu kesimi kuvvetle muhtemel bizzat üretim işine girecektir. En azından bunun için bir acil aksiyon planınını kenarında bulunduracaktır. Liberalizmin kalesi olan ABD’de bile Trump’ın savaş yasaları çıkartarak General Motors gibi bir firmaya yalnızca ventilatör (sanırım oksijen makinesi) ürettirtmesi bu işin ilk adımıdır.

Bakın kapitalizmin kalbi olan ABD’de, devlet bir fabrikaya neredeyse el koyma aşamasına geliyor. Yani rahmetli Adam Smith mezarında ters dönmüş, Karl Marx ise halay çekiyordur. Bu öyle bir durum. Bu durumun geçici kalmayacağını ve devletlerin üretim sürecine daha fazla gireceğini düşünüyorum.

Otoriter Rejimlerde Artış

Devletin ekonomik üretim süreçlerinde rolünü arttırması mutlaka ama mutlaka otoriterlikte de bir artış sağlayacaktır. Çünkü otorite inanılmaz keyifli bir şeydir. Her şeyin senin kontrolünde olması inanılmaz bir haz verir. Zaten otorite bir kere kontrolü ele almaya başladığı zaman bu ele alma süreci sürekli artarak devam eder. Ben tüm dünyada zamanla artacak ve başka bir krize kadar (muhtemelen büyük bir devletin aşırı kamu borcundan moratoryum ilan etmesi ve bir silsile başlatması ya da savaş) devam edecek bir otoriterleşme sürecine girildiğini düşünüyorum.

Bu rejimler ise muhtemelen küreselleşme ve dünya ticaretinin serbestleşmesinin önüne geçecek, planlı ekonomi modelleri duymaya başlayacağız. Otoriter rejimler ile birlikte milliyetçi/devletçi söylemler de mutlaka artacaktır.

Özellikle Çin’de üretim yapan şirketlerin kurucularının bulunduğu ülkeler, tıpkı Trump’ın yaptığı gibi bu firmaların ülkelerinde üretim yapması için ciddi baskılarla karşılaşacaktır.

Bunun dışında stratejik sektörler dediğimiz Savunma Sanayii, tarım, bu krizden sonra gıda ve teknoloji sektörlerinde ciddi kaymalar göreceğimizi düşünüyorum. İşin en sürpriz kısmı, vergiden kaçmak için onlarca takla atan bu firmaların kamu baskısı karşısında kamuya boyun eğmemesi hali olur. O zaman çok acayip bir yere gider olaylar.

Denetimin Ön Plana Çıkması

Liberalizm tarikatının başımıza bela etmiş olduğu, deregülasyon politikaları adı altında sektörlerden ve piyasadan tamamen çekilen devlet, bu yeni dünya modelinde denetim ile piyasalara geri dönecek, bürokrasi ağırlık kazanacaktır.

Denetim kamu otoritesinin özel sektörü kontrol etmek, cezalandırmak veya yönlendirmek için elinde bulunan en etkili araçtır. Otoriter bir rejim kendi sözünü dinlemeyen özel sektörü dize getirmek için mutlaka ama mutlaka denetim aracını kullanacaktır.

Çalışma Modeline Etkisi

Çin’in uzun süredir uygulamak suretiyle dünya piyasasını alt üst ederek çılgınca sermaye birikimi yaptığı, “ucuza üret, her yere sat, halkın refahı düşük kalsın” modeli bu sistemden en büyük yara alan unsurlardan biri olacaktır.

Bu kuvvetli sistemi bozacak şey ise yapay zeka olacaktır. Zaten yanlış bilmiyorsam Almanya öncülüğünde Çin’in bu ucuza üretim ve sermaye birikimi tekelini kırmak için Karanlık Fabrikalar ve Endüstri 4.0 modelleri geliştirilmekteydi. Sanırım bu süreç Endüstri 4.0 modelini biraz daha hızlandıracaktır.

Özellikle özel sektörde üretim yapan firmalar Çin’de yaşanan kriz ile şunu fark ettiler. Çin’e göbeğimizden bağlıyız ve bu durum ciddi bir tedarik riski yaratıyor. Yani bir firma olarak tabii ki fiyat rekabeti içerisinde tedarik riskini düşünmeniz zor ama uzun süreli bir firma olmak için bunu da güvence altına almanız gerekiyor. Çünkü bu durum size maliyette getiriyor.

Mesela bir imalatçının makinelerinin dakikası o kişiye bir maliyettir. Makinelerin bir dakika dahi boş kalması kapasitenin kullanılamaması ve dolayısıyla sermayenin faiz gelirinden mahrum kalınması anlamına gelir ki bu maliyettir ve yatırımınızın geri dönüşünü uzatır. Bu da hiç hoş olmaz. İşte Çin’de yaşanan krizle birlikte çarklar ağırlaştı, çünkü dünyanın tedarikçisi artık Çin ve maalesef küreselleşme dünya küresine eşit yayılmayıp doğuya doğru gitmiş/yaramış.

Tüm dünya ve özellikle üretimdeki ucuz maliyet avantajını kazanmak isteyerek Endüstri 4.0 modeline ağırlık veren ülkeler bu süreçten kazanarak çıkacaktır. Sanırım Almanya bu konuda bir adım önde.

Bu model ise yani insansız üretim modeli ucuzluk ile birlikte işçi-işveren ilişkisini değiştirecektir. Özellikle esnek çalışma modeli denilen evden çalışma sisteminin oturması daha da hızlanacak ve kamu tarafından teşvik edilecektir. Bununla birlikte esnek çalışma modeli sürecinin işçiler lehine mi aleyhine mi olacağı, ya da hangi meslek dallarının ön plana çıkacağı ciddi bir tahmin modeli gerektirdiğinden bu konuya girmeyeceğim.

Şimdilik tahminlerim bu yönde. Umarım ülke olarak bir an evvel bu koronavirüs belasını def ederiz ve minimum insan kaybıyla süreci tamamlarız.

yatirimkurusu

10 yıldır finans sektöründe denetçi, İngilizce biliyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
error: İçeriklerin kopyalanması engellenmiştir.