Ekonomi

Tarımın Geleceği

Cümleten selamlar. Yazımızın konusu tarımın geleceği. Yazıları yazarken şunu farkettim: benim yazılar mikro iktisattaki azalan verimler yasasına uymuyor, okudukça zevk veriyor… Tarım serisinin sondan birinci yazısı olan bu yazımızda sizler yavaş yavaş keyfin zirvesine yaklaşırken ben de sizleri ideolojik olarak kendi fikirlerime çekmenin altyapısını sona erdirecek olmanın mağrurluğunu yaşıyorum (küçük bir iktisatçi latifesi :P).

Biliyorsunuz politik olarak yorumlanmayan, uluslararası ilişkilere tamamen kapalı her iktisadi analiz ya da yatırım analizi sonu hüsranla sonuçlanan bir Türk filminden ibarettir. (“Ve hüsran çok sanat müziği bir kelimedir” Yılmaz Erdoğan’a selamlar). İşte tarım sektörünü de benim tarım nedir yazımda belirttiğim şekilde dümdüz ve kapitalist kafayla değerlendirirseniz günün sonunda varacağınız aşama ancak çeşmenin başından sevdiceğinizi izlemek olur.

O zaman Ferdi Babadan gelsin: Çeşmenin başınaaaaa, bir güzel inmiiişşş….Dırı dırı dırı dım…

Sen Ne Diyorsun Lan Değişik?

Şimdi konuya böyle alakasız bir şekilde daldım toparlayalım. Efenim iktisat plan programlarını devlet aygıtını yöneten hükümetler gerçekleştirir. Hükümetler bu plan projeksiyonu gerçekleştirirken başta GSYİH verisi ve GSYİH’ten sektörlerin aldığı paylar olmak üzere makro bir planda hareket ederler. Bir zamanlar ülkemizde DPT diye bir teşkilat vardı ve kalkınma planları filan yayınlıyordu (bir gün gitsen bile hatıran yeter..). Artık kalkınma planlarını Strateji ve Bütçe Başkanlığı yapıyor. Güncel olana da bakarsanız (11. kalkınma planı yazınca çıkar) orada makrodan alır, ülke içi sektörlere filan getirir lafı.

İşte bu planlar yapılırken dönem dönem kısa vadeli olan ancak uzun vadeli stratejiden çıkmamak suretiyle sürekli güncellemeler yapılır. Kalkınma planlarını güncellemelerinin sebebi de süreç içerisinde dünyada beklenmedik, bizim finans aleminde siyah kuğu olarak değerlendirdiğimiz hadiselerin gerçekleşmesidir. Bunlardan birisi 2019 yılında gerçekleşti ve pandemi diye bir şey hayatımıza girdi.

İşte tarım sektörünün akıbeti de burada biraz değişti. Normalde tarım sektörü neo liboşlara göre standart nitelikte bir sektörken pandemi ile tedarik zincirleri kırılınca bir anda işler tarımın ehemmiyetini değiştirdi. Tarım sektörü nihayet uzun zaman önce gelmesi gereken ve ciddi manada bir milli güvenlik meselesi olan stratejik sektör aşamasına ulaştı.

Pandemi Sonrası Tarımın Pozisyonu

Kısa bir istatistiksel ara ve sorgulamadan sonra tarıma devam edeceğiz. 2021 senesinin istatistiklerini incelediğimde (2022 yıl sonu halen çıkmadığından) tarım, ormancılık ve balıkçılık sektörünün toplamının GSYİH’den aldığı pay canını yediğim güzel memleketimiz için %5,5’tir. Ülkemiz için diğer sektörlere baktığımızda dağılım: %22,2 ile imalat birinci sırada, %13 ile toptan ve perakende ticaret 2. sırada, %8,8 ile ulaştırma ve depolama ikinci sırada, tarım ise 4. sıradadır.

İyi de bu kadar gömdüğüm sektör (o kadar sermaye biriktirmez, kar marjı düşük vs. dedik) Türkiye’de hala neden 4. sırada? Madem bu sektör bu kadar kârsız, verimsiz, sermaye birikimi işine yaramıyor filan, ne diye milyarlarca lira bu sektöre sübvansiyon olarak veriliyor ve neden tarım sektörü sürekli gündemde tutuluyor?

Şimdi biliyorsunuz pandemi ile bizim aslında şirketlerin bilançosunu incelerken ya da ne bileyim en basitinden üretim planlamasında yer verilen tedarikçi riski kavramı (tedarikçi riski: sürekli olarak mal tedarik ettiğiniz bir firma yurt dışındaysa ve siyasi riskli bir ülkedeyse, tedarikçi firmanız çok uzaktaysa, tüm tedarikinizi tek bir firmadan karşılıyorsanız…) top noktaya çıktı. Pandemide gördük ki bu tarım ürünleri olası bir savaş, uluslararası tripleşme/küsüşme/gerilme, pandemi, iklim değişikliği kaynaklı doğal afetler nedeniyle tedariki kesintiye uğrayabilecek bir grup mal. İşin kötüsü bu tarım ürünleri mal grubu insanlar için hayati öneme sahip ve tedarik edemiyoruz deme gibi bir lüksünüz yok. Yoksa insanlarınız toplu şekilde açlıktan ölebilir.

Aslında bu bildiğin elmas su paradoksu. (Elmas su paradoksu: su yaşam için en kıymetli hazinelerden birisi, elmas ise yalnızca bir gösteriş vasıtası ve servet biriktirme aracı. Ancak su çok ucuzken elmas çok pahalı. Bu durum arz-talep kanunu ile açıklanır.)

Yine 1945 2. dünya savaşı sürecinde İsmet İnönü tarafından uygulanan OHAL önlemleri gibi canına yandığımın yuvarlağının neresinde, hangi vakitte bir savaş çıkacağı belli değil. Tahıl ambarı olarak nitelendirilen ve yaşamın idamesi için kritik olan arpa buğday gibi ürünleri üreten Ukrayna’ya pattadanak dalıyorlar mesela. Bunun olmayacağının bir garantisi yok. Ve dahi dünyanın yeni yeni tatmaya başladığı çok kutuplu dünya düzeninde bu hadiseleri sıklıkla göreceğimiz de açık.

Tüm bu hadiseler bize tarımın ne kadar kritik ve stratejik olduğunu bir kez daha hatırlattı. Ha bitti mi? Bitmedi, aşağıda ayrı bir başlık altında olası bir kötü senaryodan daha bahsedeceğim. Evet, gamlı bir baykuşum ve çok fena moral bozarım.

İklim Değişikliği ve Tarım Sektörü Üzerine Etkileri

Yukarıda anlattığım tedarikçi riski kavramı nedeniyle önem kazanan tarım sektörüne ilişkin, neo-liberal damarlarınız muhtemelen “emaaan! ayda yılda bir olacak şey için kaldırdığın toza bak, abartmada bir dünya markasısın” filan diyor. O damarlarınızı bir an önce vücudunuzdan kesip atmanız temennisiyle devam edelim ve tarımın gelecekte öneminin neden artacağını anlatalım. Siz de bu zehirden/yükten kurtulmuş olun.

Bilindiği üzere dünyanın kaynaklarının kıtlığı ve bu kıt kaynaklara diğer milletlerden/topluluklarından erken erişme isteği (buna yaşama isteği de diyebilirsiniz), sermaye birikim yarışını hızlandırdı ve vahşi kapitalizm günün sonunda dünyaya verebileceği en büyük zararı vererek üstünde yaşadığımız dünyanın ikliminin canına okudu. Peder beyin vakti zamanında bir meteoroloji mensubu olması nedeniyle kendisiyle bu konuyu konuşurduk. Ta o zamanlarda peder bey “artık bahar mevsimini daha az yaşayacağız, iklimler giderek sertleşecek, doğal afetler artacak” diyordu ki gelmiş olduğumuz noktada kendisi haklı çıktı. Bu yazıyı kaleme aldığım tarih 19.03.2023 ve İstanbul’da bırakın karı henüz doğru düzgün yağmur dahi yağmış değil.

Esasında tarım sektörünü geleceğin sektörü yapan şey siyah kuğuların olma olasılığının artmasından ziyade iklim krizlerinin önümüzde durması. Artık eskisi gibi geçiş mevsimleri ve yumuşak iklimler hakim değil. Bu vaziyet tarım bitkilerinin ve hayvanlarının iklime adaptasyonunu zorlaştırıyor. Bu durum ise hayvanların hem et ve süt biriktirmesini hem de bitkilerin büyümesini/kilo almasını zorlaştırıyor ve günün sonunda verimlilik kavramı ortadan kalkıyor.

Bunun yanında şu an tarım üretiminde ve bilhassa organik tarım adı altında yapılan nitelikli doğal tarım faaliyetlerinde doğanın etinden budundan faydalanıyoruz. Yani bir çok şeye maliyet harcamadan rahatlıkla erişiyoruz. Ancak iklim kriziyle stabilitesi bozulan bu doğal kaynakları yönetmemiz gerekiyor. Ne mi bunlar? Aşırı sıcak ve aşırı soğuğu bitkinin/hayvanın istediği sıcaklık/soğukluğa getirerek, ürünleri doğal afetlerden (aşırı rüzgar, aşırı su…) koruyarak… Tüm bu aşırılıkları kontrol edebilmemiz için tarım üretimini toprak altında kapalı alanlarda yapmamız gerekebilir. Bu ise bize ekstra maliyet getiriyor. Ancak tarım üretiminin buraya gideceği de bir gerçek.

Ricardo Sen Misin?

Yukarıdaki iklim krizinin üstüne bir de aşağıda vereceğim fecaat grafiği inceleyin.

Nüfus artış hızı 2100’de sıfıra yakınsıyor ve bu marjinal durum toplam nüfusun maksimuma çıkmasına sebep oluyor. 2100’de gelmiş olacağımız noktada beslememiz gereken insan sayısı yaklaşık 11 milyar olacak. Bu arada o tarihlerde hepimiz toprakta mineral olacağız 🙂 (Kaynak Wikipedia)

Grafikte her şeyi görüyorsunuz yani izaha gerek yok. Bu iklim değişikliği ve düşecek olan tarım ürünleri verimliliği ile nüfus artışı bildiğin voltranı oluşturup gelecekte bir tarım ürünleri yetersizliğine dönüşecek. Sonuçta daha fazla nüfus daha fazla beslenecek adam demek. Kötüleşen/sertleşen iklim koşulları bitkileri/hayvanları evirmek için daha fazla gen ıslah masrafı ve risk ya da onlar evrilemezse uygun yetişme ortamı için daha fazla masraf demek.

Ancak daha verimli üretmek istiyoruz. Aslında üretiyoruz, GAP diye bir kuruluş var onun TFP -total factor productivity- diye bir oranı var. Artık daha az kaynakla daha fazla tarım ürünü üretiyoruz. Ancak buna devam edebilecek miyiz? Zaten işin kritik noktası da bu, tarımı kritik hale getiren de bu.

Havalar iyice ısındı, yaylaya mı göçsek ?

Eğer iklim krizi bu şekilde devam ederse, ki adım gibi eminim artarak devam edecek doymuyor yamyam insanoğlu, biz eskisi gibi verimli bir şekilde üretemeyeceğiz. Çok kıvrandım, uğraştım ama tarım ürünlerinde yeterlilik oranı gibi bir nispete ulaşamadığımdan bu konuda sayısal bilgi veremiyorum. Bilgisi olan yoruma düşsün. Bu yeterlilik oranları gün geçtikçe daha fazla gündem olacaktır ve buna göre ciddi politikalar benimsenecektir. Bunu da unutmayın.

Özetle tarımı stratejik oğlu stratejik hale getiren sermaye birikimi, refah devleti vs. değil. Bildiğin önümüzdeki süreçte yaşanacak olan çok kutuplu dünya düzeni kökenli muhtelif çatışmalar/savaşlar ve iklim krizi kökenli verimlilik düşüşü.

Welcome To International Political Economics

Evet bu kısımda konumuz malumunuz olacağı üzere uluslararası ilişkilerin kritik meselelerinden olan gıda güvenliği meselesi.

Gün geçmiyor ki dünyamızda bir ülke ya da ülke grubu ötekiyle birbirine girmesin ve biz de bu durumdan etkilenmeyelim. Küreselleşme dediğimiz nane işleri öyle bir aşamaya getirdi ki Afrika kabileleri birbirlerine taşlı sopalı birbirine girse bizim ABD ile ilişkilerimiz bozuluyor.

Dünyanın ABD hegamonyasından sıyrılıp bir çok hegamonlu düzene girmesi ile ise işler çok daha zor hale gelecek. Sebepsiz yere triplerden triplere koşan ergen kızların sürekli nanay yaptığı mahallenin bıçkın delikanlısına döneceğiz. Yakındır.

Hal böyle olunca tarım gibi iç tüketim odaklı ve hayati öneme sahip bir ürün grubu için “efenim benim cebimde param var, o ülkeden almazsam gider şu ülkeden alırım” diyemezsin.

Dolayısıyla tarım meselesi ülkelerin dış politikalarında önemli bir yer edinen gıda güvenliği başlığı altında yer alan son derece kritik bir mevzu ve tarımın geleceği de işte tam bu noktada şekilleniyor.

Yazının tamamının alt metninde hissedebileceğiniz üzere günün sonunda tarım sektörünün geleceği mevcut durumdan biraz daha önemli ve kritik olacak. Bunun sebeplerini özet geçersek neo liberalizmden muhtelif sebeplerle kopan (epistemolojik değil bu kopuş dümdüz kopuyor) global ekonomik ideolojik yaklaşımlar, aşırı yükselen tedarikçi risklerini azaltma gayesi, süregiden global çok kutupluluk, gün geçtikçe durumu kötüye giden kürenin iklim vaziyeti…

Beni Tanıdılar Siz Kaçın

Konuya genel bakışım itibariyle mevcut iktisat yellerinin biz keynesçiler tarafına estiği gerçeğinden ve neo liberallerin bu stratejik sektörlerde genel yaklaşımları olan hiç bir şeye karışma dışında bir çözüm üretmeyip ürettikleri tüm çözümlerin bir dengeye gelememesinden hareketle (ahahahaha çok eğlendim burda ya) devletlerin ana dış politik hamlelerini etkileyen işleri tekrar eline alacağını tekrarlayayım. Yani savunma sanayii, gıda güvenliğini sağlayan tarım ve su sektörleri gibi sektörlere baba geri gelecek, gelmek zorunda.

İlla bu işi neo liberallerin dediği gibi yapacaksak da sektörde devlet kontrolüne/emrine tabi bir kaç emanetçi sermayedar göstermelik bulundurulur muhakkak. Önemli olan ama güçten kopmadan, planlamadan ayrılmadan, tek bir program kapsamında üretime hazır bir sermaye mevcudiyeti. Bu ülkemiz özelinde KİT’ler aracılığıyla da görülebilir.

Günün sonunda yerin altına inecek zorunda kalınması yüzünden ciddi sermaye yatırımı gerektiren ancak elmas su paradoksu gibi işin doğasında olan bir kaide nedeniyle pek de karlı olmayan, giffen mal diyemesek bile kamu malı niteliği pek ağır basan tarım sektörünün bir gün kamunun vergileriyle finansmanı zorunlu hale gelecek görünüyor.

Kendi penceremden tarım sektörünün geleceğini iktisadi ideolojiler sosuyla izah etmeye çalıştım. Esen kalın.

yatirimkurusu

10 yıldır finans sektöründe denetçi, İngilizce biliyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
error: İçeriklerin kopyalanması engellenmiştir.