Finansal Skandallar

Soros ve Kara Çarşamba Olayı

Soros ve İngiltere Merkez Bankası arasında 1992 yılında yaşanan kapışmayı -ki finans tarihinde kara çarşamba diye geçer – anlatacağımız bu yazımızda finans sektörünün gücünü, uluslararası ilişkileri ne derecede etkileyebileceğini, bir merkez bankasının hazin hikayesini okuyacaksınız.

Sizleri yazıya ısındırmak için Soros hakkında kısa bir bilgilendirmede de bulunacağım. Şimdiden keyifli okumalar.

George Soros

Resimdeki kişi Soros

Efenim yazımızın baş aktörü Soros, 1930 Macaristan doğumlu, Londra Ekonomi Üniversitesi mezunu, Soros Fund Management adlı fon yönetim şirketinin sahibi, oldukça fazlaca tartışılan ve hakkında türlü türlü dedikodular olan Açık Toplum Enstitüsünün kurucusu , ABD vatandaşı bir abimiz. 2020 yılı itibariyle kendisi 89 yaşında. Abimiz lafı boşuna değil yani, yoksa sevdiğimiz saydığımız bir kişi değildir kendisi.

Londra Ekonomi Okulunun bir mezunu olarak ifrit olduğum liberal ekonomik düzenin de yılmaz bir bekçisidir. Bu konuda çok tartışmak istemiyorum lakin Açık Toplum Enstitüsü adında tipik bir Amerikan projesi olan vakıf icadı ile başka ülkelerde eğitim ve STK oluşumları finansal olarak desteklenmektedir. Web sitelerine girdiğinizde biz kimiz (who we are? ) kısmında özellikle “adalet, demokrasi, insan hakları ve yönetim hakkında faaliyet gösteren bağımsız grupları fonlayan en büyük vakıf” olarak belirtmektedir.

Kimilerine garip gelebilir ancak bir ülkede yaşayan insanlar zaten seçim sistemleri ya da yönetim biçimleri ile kendileri bu hakkı kullanmaktadır. Dolayısıyla dış ülkelerde kurulmuş olan fonların bir ülkenin iç işlerine karışmasını kat’iyetle reddederim. Şayet bir ülkenin vatandaşları krallık altında yaşıyor ve buna isyan etmiyorlar ise bu durum bu kişilerin isteğine istinaden gerçekleşmektedir. Özetle kendilerinin sığırlığıdır. Yani bir ülkede ne şekilde yönetileceğine karar verecek olan yine o ülkede yaşayan insanların kendisidir. Çoğunuzun bana kızacağını düşünüyorum ancak bu bireylerin en doğal hakkıdır. Tıpkı ötenazi vs. gibi.

Soros’un bu faaliyetlerini de hafife almayınız. Sadece 1980 dönemindeki faaliyetleri ile özellikle Yugoslavya yazımda detaylarına erişebileceğiniz Doğu Avrupa’da komunizmin çöküşünün öncüsüdür. Hatta bizzat bu işi fonladığını kabul etmektedir.

Olay yeri

Soros eğitimini tamamlamasını müteakip İngiltere ve ABD’de yatırım bankalarında çalışmaya başlıyor. Biraz sermaye birikimi edindikten sonra kendi ilk hedge fonu olan Double Eagle firmasını 1969 civarı kuruyor. Buradan iyi para vurunca Soros Fon Yönetimi şirketini kuruyor. Bunun tarihi de 1970’tir.

Soros Yatırım Sistemi

Özellikle Karl Popper’ın (kendisi ehemmiyetli bir filozof ve toplum bilimcidir) reflexivity (yemin ediyorum bunun Türkçesi yok, allahını seven TDK’ya koşsun,dönüşlülük yazmayacağım, iğrenç bir kelime çünkü) teorisinden yola çıkarak bir yatırım modeli geliştirmiştir. Bu teoride aslında bizim bildiğimiz “şüyuu vukuundan beterdir” şeklinde özetleyebileceğimiz bir durum mevcuttur.

Özetle bir düşünsel sürecin sürekli kendi içerisinde kendisini beslediğini, bunun topluma ve dolayısıyla yatırımcılara yayılması halinde bir dedikodunun ya da beklentinin, kendisinin gerçekleşmesinden çok daha beter sonuçları olabileceğini belirtiyor. Ve bu düşünceyi yatırıma uyguluyor. Bu uygulamada özellikle yatırım araçlarının güncel fiyatları ile short ve swaplama fiyatları arasındaki farkların, ilgili şirket ya da firmanın net değerine ilişkin güçlü bir gösterge olduğu da esas almaktadır.

Yazıda daha fazla politize olmak istemediğimden yavaştan mevzuya dalalım. Soros’u meşhur eden olay yazımızın da konusu olan İngiltere Merkez Bankasını tokatlaması hikayesidir. Aynı zamanda bir filozof olan (diploması var) Soros, buradan aldığı eğitim ile toplum mühendisliği konusunda uzmanlaşmış, bu bilgisini ise yatırım işlemlerinde kullanarak sermayesine sermaye katmıştır. Buyrun sürece daha yakından bakalım.

ERM ve İngiltere

Soros abi tam olarak ne gördü ne etti bilmiyoruz ama fon yönetimi sırasında 1992 yılının Eylül ayına doğru pounda karşı kısa pozisyonda, yani satış pozisyonunda yani poundun düşeceğine yönelik pozisyon almaya başlıyor. Bu konuya ilişkin Soros’un bilinen tek beyanı o dönem uygulanan Avrupa Kur Mekanizmasında (ERM) İngiltere’nin bulunduğu sakıncalı pozisyondan dolayı bu pozisyona girdiğidir.

Biraz daha detaylandıracak olursak bildiğimiz Avrupa Birliği 1992 yılında bu şekilde değildi. Avrupa Birliği 1993 yılında kurulmuştur. Ancak bundan önce muhtelif deneme çalışmaları vardı ve bunlardan birisi de Avrupa Ekonomik Topluluğu idi. Avrupa Ekonomik Topluluğunun hedefi mevcut altı kurucu üyesinde pazar ve gümrük birliğidir. Bu topluluğun bir politikası ERM denilen sistemde tek bir kur oluşturmak ve diğer ülkelerin para birimlerini bu kurdan sabitlemekti. Euro’ya geçişin ön hazırlığı olan bu süreçte tüm ülkelerin kurları Euro kuruna sabit bir miktardan bağlıydı ki biz buna günümüzde peg tipi denilen kur sabitlemesi de diyoruz. Ancak Euro diye bir para birimi üretilmiyordu.

İşte bu şerait içerisinde Soros açıkça İngiltere’ nin (Birleşik Krallığın) poundu için ERM mekanizmasında verilen değişim oranının yani kurun çok yüksek olduğunu söylemiştir. Bunun gerekçesi olarak ise İngiltere’nin enflasyonunun diğer katılımcılara göre çok yüksek olduğunu ileri sürmüştür. O dönemde gerçekten de İngiltere’nin enflasyon oranı Almanya’nın enflasyonunu 3’e katlamaktaydı. Bu durum ise İngiltere’nin faiz oranlarının enflasyona göre oldukça düşük kalmasına neden olmakta ve İngiliz varlıklarını mahvetmekte idi.

1971-2015 aralığında 1 poundun kaç dolar ettiğini gösteren grafik

ERM’nin Aksaklıkları

Sistemde şöyle bir durum da vardı. Ülkelerin para birimleri belirli bir aralıkta dalgalanabiliyordu ve sistem en fazla %6 oranında devalüasyona olanak tanıyordu. Ancak en büyük sorun kurların diğer ülkelerin kurları ile bağlantılı bir oran üzerinden dalgalanmasına müsaade ediliyor olmasıdır. Bu düzenekte güçlü para birimi olan ülkeler aşırı dalgalanmayı engellemek için kendi para birimlerini satıyor, zayıf olan para birimlerini alıp dalgalanma aralığını dar tutmaya çalışıyorlardı. Bu sayede para birimlerini istikrarlı hale getirmeye çalışıyorlardı.

Pound bu para birimlerinden zayıf olanlardan biriydi. Çünkü o dönemde İngiltere ekonomisi tam anlamıyla bir resesyon içindedir. Yani hem düşük büyüme hem yüksek enflasyon mevcuttur. İngiltere bu şartlara rağmen faizi önce %10 ‘dan %12’ye akabinde ise %15’e çıkıyor ama bu yeterli olmuyor. Bundan sonra faiz arttırımını bırakıyor merkez.

Soros da bunu açıkça işaret edip “kardeş ben pound satışına giriyorum, açığa satıştan yardırıcam” diyor. Etraftan borç toplayıp pound satışına ağırlık veriyor.

Bitmeyen Bir Çekişme: Enflasyon vs. Faiz

Tabi İngiltere Merkez Bankası Soros’u pek sallamıyor ve ısrarla faiz arttırımı yapmamaya devam ediyor. Malum olduğunuz üzere faiz hükümetler tarafından pek sevilen bir şey değildir. Özellikle ekonomi yönetimi yazımda, devlet meselesi yazımda bir çok kez izah ettiğim üzere bir iktidarın istediği şey şudur: Ben ülkedeki insanların cebine daha fazla para koyarsam bu insanlar beni seçmeye devam eder, ben iktidarda kalırım, dolayısıyla büyüme sağlanması gerekiyor, büyümeyi sağlamak için (büyümeye götürecek en kısa yol) insanların tüketmesi, bunun için bankalardan kolay kredi çekilebilmesi lazım, bunun da tek yolu kredi faizlerinin düşük olması. Temel algoritma budur.

Bunun yanında yüksek faiz hükümetleri kamu maliyesi anlamında sıkıntıya sokar. Borçlanma imkanlarını azaltır. Bütçenin tadını kaçırır. Eskiden sağa sola yapılacak olan kamu harcaması ile faiz ödemeye başlarsınız. Yani yüksek faiz hükümetleri kudurtan bir şeydir.

Ne var hacım, madem insanlar yani iççi sınıfı, yani yoğun halk kitleleri, siyasetçinin bakış açısıyla seçmen grubu biraz para kazansın, tüketsin vs. Şey mi var da faizleri indirmiyor diyorsunuz.Ancak hükümetler bunu istemekle birlikte eğer paranız bir rezerv para birimi değil ise sizin en büyük sorunlarınızdan biriniz tadınızı kaçıran enflasyon belasıdır.

Enflasyon denen meret sizin para biriminizin değer kaybıdır ve piyasa sizin esas ölçüm olarak aldığınız (mesela Türkiye’de ki bir çok ülkede olduğu üzere esas alınan ölçüt dolara karşı TL’nin değeridir) para birimine karşı değer kaybedersiniz. Bunun en kötü yanı vatandaşınızın alım gücünnü düşmesidir. Eskiden bir maaşı ile Iphone’nun son çıkan modelini alabilen yurttaşlar, şimdi 5 maaşını bırakmak zorunda kalır ki bu durum da ciddi oy kaybı demektir. Özetle hükümetler enflasyon ile faiz arasındaki ince çizgiyi korumak ve dengeyi tutturmak zorundadır.

Eğer enflasyonunuz fazla ise paranızın değer kaybetmesini engellemek için reel getiri sağlamanız gerekir. Bunun yolu da mevduatçı ekibe enflasyondan fazla yıllık faiz vermektir ki içerde dolarizasyonu engelleyebilesiniz. İşte İngiltere Merkez Bankası buna yetecek faizi vermiyor. Kara çarşamba vakasının tabanını böyle hazırlıyor.

Kara Çarşamba

İşte bu vaziyette İngiltere Merkez Bankası’nın iki alternatifi var. Ya faizi daha da arttıracak ya da ERM’den çıkıp poundu dalgalanmaya bırakacak. Faizi arttırmayacağım diye inat ediyor İngiltere Merkez Bankası.

Ancak İngiltere Merkez Bankası faizi arttırmadıkça Soros satış giriyor (short pozisyon), Soros satış girdikçe millet bunu görüp herkes pound satıyor. Pound daha da çok değer kaybediyor. İngiltere Merkez Bankasının burada kritik olarak yaptığı hata şu: piyasada ne kadar pound satan varsa para birimini korumak için her satılan bir Allah (kuruşu) poundu satın alıyor. Karşılığında dolar ya da mark veriyor.

Tabi bunun sınırı İngiltere merkez bankasında bulunan dolar rezervi kadar. E karşınızda da boru değil Soros var. İşin kötü yanı sadece Soros değil Soros ve etkiledikleri var. Zaten bence işin kilit noktası bu.Yani Soros’un pozisyonunu görüp aynı fikirde olan kitle. Tamamen Soros’un temel yatırım stratejisine uygun. İşte bu kitle İngiltere Merkez Bankasının rezervinin %40’ını eritiyor. Yaklaşık 2-3 günde İngiltere Merkez Bankası sırf poundu korumak için rezervinin yarısını eziyor. Sonuç leş.

Trader ataklarını gösterir yakın grafik

Ya düşünsene koskoca İngiltere Merkez Bankasını tokatlıyor, usandırıyor, yıldırıyor bu Soros. Herifteki finansal güce bak. Bu bildiğin bir ülkeyle savaş.

Sonunda 16 Eylül 1992’de kara çarşamba yaşanıyor. Soros’un fonu bu günden evvel toplamda yaklaşık 10 mio Pound’luk kısa pozisyonda bulunuyor. Yani Soros’un girdiği toplam satış hacmi bu. Bu işten ise yaklaşık 1 mio Pound kazanıyor.

İngiltere sürecin sonunda ERM’den çıkıyor, poundu dalgalanmaya bırakıyor. Direk devalüasyona gidiyor. Yani parasının değerini devlet eliyle düşürüyor. İngiltere süreç sonunda poundu korumaya devam etmek için IMF’den 3.9 milyar USD borç alıyor. Faizi arttırıyor, kamu harcamalarını azaltmak zorunda kalıyor. Baya bildiğin şamar yiyor yani ekonomisi. Kavgadan dayak yiyip çıkan İngiltere oluyor. Poundun değer kaybı dolara karşı %25’i buluyor.

Alman Kazığı

Tabi şunu belirtezsem olmaz. O dönemde topluluğun en güçlü para birimi Mark. En zayıfı ise Pound. Normalde Almanların pound alıp destek vermesi lazım. Ancak Almanlar bildiğin İngilizlere madik atıyor, hatta Almanlar o dönemde normalde aldığından daha az Pound alıp Soros’un fitilini ateşlediği yangına petrol doğalgaz vs. Elinde ne varsa döküyor.

Kara çarşamba sonrası gazete manşetleri. The Sun’ın manşeti efsane:Şimdi hepimiz Kabine (hükümet) tarafından kazıklandık.

Kara Çarşambadan Çıkartılacak Dersler

Ders 1:Terzi Usülü Ekonomi Politikası

Kara çarşamba olayından çıkartılması gereken ilk ders bir çok yazımda belirttiğim üzere her ülkenin ekonomi politikasının kendi koşullarında kendine özgü olmasıdır. Yani sadece ekonomi politikası kitaplarında yazan meselelere bağlı kalmayıp, önce kendi toplumunu tanımak, toplumun senin mesajlarına ve politikalarına tepkisini bilmek ve en önemlisi başta ülke ekonomik yapının bir bütün içerisinde o politikaya uygun olabilmesidir.

Özetle ekonomi politikası yapıcılar ülkeleri için terzi usülü fit bir politika yapmalı ve bu politika tabiri caizse ülkenin insan yapısına da dinamiklerine de cuk diye oturmalı. Çin yazımda Deng Xiaopingin bu işi nasıl becerdiğini ve günümüz Çin devinin temellerini nasıl attığını anlatmıştım.

Ders 2: Farklı Şeyleri Aynı Kalıba Sokup Zorla Sınıflandırmaya Çalışma

Burda laf soktuğum kesim bildiğin Avrupa Birliği. Brexit süreci ile birlikte içindeki çatırtılar artan AB şahsi kanaatimce artık dağılma sürecine girdi.

Çünkü ekonomik yapısı oldukça farklı olan, toplumsal yapıları tamamen ayrı olan ülkelere aynı para politikası ve farklı maliye politikası uygulayıp başarı bekliyorsunuz. Bu düpedüz ahmaklık. Başka hiç bir açıklaması yok.

Yani hayvani bir disipline sahip, robottan hallice olan Alman toplumu ve sanayisi ileri olan tamamen ihracata dayalı bir ekonımiye sahip Almanya ile hayatının ağırlıklı kısmı yatış olarak geçen ve tipik bir Akdeniz ülkesi olan ve keyfine düşkün insanlardan oluşan, ekonomisi tamamen turizm geliri ile ürettiği üç beş zeytinden ibaret olan (Yunana yine gömüyoruz, bu tarihsel bir alışkanlıktan ziyade daha çok işin gerçek kısmıdır yalnız) Yunanistan’ın para politikası aynı olabilir mi ya? Beni çıldırtmayın ya artık zorlamaya gerek yok.

Ders 3: Piyasayla Dövüşme

Burada lafım bütün GOÜ merkez bankalarına. Piyasanın sizden kuvvetli olduğunu kabul edin.

Bakın GOÜ’lerin tamamının paraya yani sermaye birikimine ihtiyacı var. Bu birikim içerde yok. Dışardan geliyor. Parayı verenler belli abi. Piyasanın abileri de deniyor bunlara. Sevin ya da sevmeyin sonuçta bu adamlarda para. Büyümek istiyorsanız onlardan borç alıyorsunuz. Dünyanın ekonomik düzeni böyle maalesef. Sermayeniz yoksa üç kuruşluk elemanlara muhtaç kalıyorsunuz ki onlar da size bedavaya gelmiyor. Ülkenize yatırım yapmıyor yani fiziksel olarak istihdam sağlayacak hiç bir işe girmiyor. Direk sıcak para getiriyor. Sen o parayı alıp fabrika açacak adamlara para veriyorsun.

Piyasayla kavga etme, çünkü piyasa senden büyüktür.

Haliyle adam buraya beleşine gelmiyor. Ya zaten piyasan çok ucuzdur yani firmalarını borsada almaya geliyor. Ağırlıklı kısmı ise faize geliyor. Yani karşınızdaki oyuncu bu tip bir influencer ise öyle döviz satayımla olmuyor.

Yani bir ekonomi büyüğümüzün(!) devlet kanalında dediği üzere “şak bir 10 milyar dolar satacaksın önce sersemleteceksin, şak bi 10 milyar dolar daha iyice şaşıracak, bunun rezervi varmış diyecek, şak bir 10 milyar dolar daha koyup işi bitireceksin…”

Üzgünüm. Eskiden bu yöntemle bir kaç kriz atlatılmış olabilir, görmedim duymadım tabi ama olmuştur. Ancak günümüzde bu olmaz. Maalesef kişiler senin para birimini korumak için daha fazla dolar sattığını görürse herkesin aklına bu kara çarşamba hadisesi geliyor ve herkes Soros gibi zengin olma hayalinde olduğundan daha da fazla satış yapıyor. Kitlesel bir histeriye dönüşüyor süreç.

Dolayısıyla en önemli kriter olan reel faiz ölçüsünün gözetimini iyi yapmak gerekiyor. Yoksa rezerv satışı ile hem atılacak kurşunu bitiriyorsun, elini zayıflatıyorsun hem de milli serveti yiyorsun, daha da durumu hassas hale getiriyorsun.

Sonuç olarak su akar yatağını bulur. Piyasayla dövüşmeden onların dilinden (sadece faiz değil, faiz de dahil bir çok yöntemi var) teknik konuşmak gerek. Yoksa İngiltere Merkez Bankasının durumuna düşmek işten bile değil. İşin sonunda tüm karizmayı yerle bir edip liberalizmin ve ABD emperyalizminin en sömürücü aygıtı olan IMF’ye teslim olursunuz. O da gelir sizin kamu şirketlerinizi bir güzel öper, kelepir fiyata üstüne konar.

yatirimkurusu

10 yıldır finans sektöründe denetçi, İngilizce biliyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
error: İçeriklerin kopyalanması engellenmiştir.