Politika

Şok Doktrini

Bu günkü yazımız dünya siyasi hayatında ABD’nin uygulayıcısı olduğu, zaman zaman da bir çok politikacının faydalandığı, Naomi Klein adlı Amerikalı bir ablamızın ortaya koyduğu ve kitaplaştırdığı, siyaseten nasıl manipüle edilebileceğinizi anlatan şok doktrini kavramı. Yazıda şok doktrini meselesinin kökenlerinden başlayıp dünya üzerindeki uygulamalarına değineceğiz. Konu muhteviyatı itibariyle oldukça hassas olduğundan ve bu konuda da elde kanıt olmadığından Türkiye üzerinden örnek vermeyeceğim. 

Siyaset üzerine kısır tartışmalardan sıkılmış durumdaysanız ve biraz da tarihle harmanlayıp okuyayım, yazar da bana yorum yapma imkanı bıraksın diyorsanız mutlaka Siyaset kategorisini ziyaret edin ve oradaki yazılarımı da okuyun. Keyif alırsınız.

sok-doktrini

Şok Doktrini

Şok doktrini kavramı esasen ilk başlangıç aşamasında lak diye şok doktrini olarak ortaya konulan bir metot değildir. 1950’li yıllarda alanının önde gelen psikologlarından Ewan Cameron’ın başlattığı bir süreçtir. Aslında temel hedefi bilimsel olarak kişilerin zihinlerinden onlara acı veren geçmişlerinin temizlenerek yerine yeni tertemiz pırıl pırıl bir beyin oluşturma gayretidir. Ancak süreç CIA’in o dönem başlattığı MK Ultra olarak da nam salmış olan projeye davet edilmesiyle değişir. Zaten daha sonra bu MK Ultra projesi ile ilgili ABD iç hesaplaşmaya gitmiş ve bu deney sonucunda vefat eden aileler ve ailelerden kalanlara tazminat ödemiştir. İşte Ewan Cameron bu çalışmaları sırasına literatürde “duyusal/algısal yoksunluk” diye de geçen bir hususu tespit etmiştir. 

Duyusal yoksunluk insanın içine girdiği bir ruh halidir. Bu ruh halinde kişi en savunmasız halinde olup dışarıdan gelen bütün uyarıcıları kabul etme eğilimindedir. CIA’in sorgulama teknikleri el kitabında (2001 Irak savaşında Guantanamo’da bu el kitabındaki yöntemlerin tamamı kullanılmıştır.) kişinin duyusal yoksunluğa girmesi ile felç geçirmesi arasında ince bir çizgi olduğu, sözümona başarılı bir işkencenin duyusal yoksunluk ile felç arasındaki farkı anlayabilecek kadar profesyonelleşmiş olması gerektiği belirtilir. İşte duyusal yoksunluk ile felç arasındaki bu aşama şok olarak açıklanır. Hatta kitapçıkta direk “kaynak, telkine ne zaman en açık haldedir?” gibi sorularda mevcuttur. 

sok-doktrini-guantanamo

Aynı el kitabında kişilerin duyusal yoksunluk sürecine girmesi için muhtelif tekniklerden bahseder. Bunlardan en bilineni kişiyi önce dış dünyadan soyutlamaktır. Bunun akabinde kişi baskı altına alınır ve hareket etmesi ve konuşması yasaklanır. Bir sonraki aşamada kişi çıplak bırakılır ve duyusal yoksunluğa itilir. Özellikle 2001 Irak savaşı fotoğraflarında gördüğünüz köpeğin yanından geçen çıplak adam bu tasvirdir. Buradaki köpek meselesi de kritiktir. Köpekler sürekli olarak mahkumlara doğru hırlar ve havlar. Bu tamamen mahkumu duyusal yoksunluğa itmeye yöneliktir. Daha sonra muhtelif işkenceler uygulanır ve kişi şok geçirir. Neyse bu konuya devam etmeyelim. Muhteviyatı çok hoş değil zaten. 

İşler Pisleşiyor

MK Ultra projesi kapsamında insanoğlunun duyusal yoksunluk sürecinde, yani şok geçirdiği süreçte dışarıdan gelen bütün uyarıcılara açık olduğunu tespit eden CIA ne yaptı peki? 

Operasyon yapmak istediği ülkelerde insanları önce şoka soktu, daha sonra kendi iktisadi doktrinlerini tek tek uyguladı. Bu süreçte hep şu taktik kullanıldı. Gerçek bir kriz olduğunda, reaksiyon etrafta dönen fikirler üzerine şekillenir ve bilin bakalım etrafta kimin fikirleri vardı? Tabi bu yöntemlerin uygulandığı dönemlere dikkat edin. Özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası yani 1945 sonrasında bu işler başladı. İşlerin başladığı dönemde hem soğuk savaş var, hem de ABD komünizme karşı savaşıyor, komünizmin batıda ve Güney Amerika’da artmasını istemiyor. İşte bu süreçte ABD’nin ürettiği tek bir ekonomik model var: Monetarizm

Friedman’ın Devreye Girmesi

Şimdi kısa bir ABD ekonomisi tarihine bakalım. Liberal ekonomik görüş biliyorsunuz bu şok doktrini kavramıyla krizleri normalleştirmiş bir iktisadi yönetimdir. Krizlerin vücudun direncini arttıran küçük hastalıklar gibi ekonominin direncini arttırdığını iddia eder. Yazının sonunda “çakma liberalizmin” neden şok doktrinini normalleştirdiğini anlayacaksınız. Yoksa Adam Smith’in bahsettiği leissez feire (bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler…) böyle bir şey değildi. 

Friedman
Milton Friedman

ABD ekonomisi malumunuz 1929’da büyük buhran da denilen çok büyük bir kriz geçiriyor. Tabi bu krize girilirken popüler olan politika %100 liberalizm. Yani devlet hiçbir şeye karışmasın, bizi rahat bıraksın, ekonomiye girmesin vs…  1929’da liberallerin karizması çiziliyor ve gönlümün efendisi J.M. Keynes ortaya çıkıp “o kadar da bırakmayalım, o kadar da geçmesinler” diyor ve ekonominin hiçbir zaman Adam Smith’in dediği gibi tam istihdam seviyesinde olamayacağını vs. bahsediyor. Teknik girip canını sıkmayayım. Özetle diyor ki kriz zamanları devlet topa girmeli, inşaat yapmalı, ekonomiyi hareketlendirmeli vs. Tabi o dönem politika tutuyor. Adam bir anda ekonomi literatürüne diklemesine efsane olarak dalıyor. Gerçi kendisi benim için halen bir efsanedir ama onu başka yazıda tartışırız. 

Tabi bu sırada kıskanç  kıskanç kenardan izleyen, sinsi, uyuz Friedman içten içe sövüyor ama bir şey de yapamıyor. Tabi o bir yandan yazıyor da yazıyor. Gelecek günlere hazırlanıyor. 

Devam eden süreçte Friedman kendisinin de defalarca yazdığı üzere iktisadi düşüncelerini kanlı değişimlerin (şok doktrini) ardından rahatlıkla uygulama fırsatı buluyor. 

İlk Tecrübe: Şili

Platformda Şili: 1973 Darbesi diye bir yazım mevcut. Konuyla alakalı detaylı bilgiye oradan ulaşabilirsiniz. Eğer bu yazıda Friedman’a giydirdiğimden doymadıysanız orada çok daha azgın bir şekilde geçiriyorum, doymayanlar oraya gitsin. 

Şili’de malumunuz Allende hükümeti bilimum sosyalist uygulamayı getiriyor. Bu süreçte ABD’nin Şili’de maden firmalarından tutun telefon firmalarına kadar bir sürü yatırımı var. Allende ikinci kez seçilmeden önce iyice gaza gelip “bütün ülkedeki firmaları kamuya geçireceğim ülen, kimse bizim sosyalistliğimizi sorgulamasın” diyince ABD firmalarını alıyor bi endişe. Haliyle ABD firmaları öksürünce ABD hükümeti hapşırıyor. Başlıyorlar operasyon çekmeye. 

Amaç Şili’nin monetarist düşüncelere geçmesi ve ABD’li firmaların bu verimli ekonomiden payını alması. Tabi bunun için halkın ikna edilmesi gerek. İşte şok doktrini burada gerçekleşiyor. Allende bir gün yollarda tankları görüyor ve bakıyor ki ABD destekli Pinochet darbe yapıyor. Efenim detayları dediğim gibi yazımda darbe oluyor ve Şili şok doktrini nin ilk kurbanı oluyor. 

Allende
Allende

Yakın dönemlerde Arjantin’in başındaki sosyalist hükümette askeri darbe ile devriliyor ve orada da firedman ve şikago boys’un (bunlar boys anılar gibi bir şey böyle) monetarist politikaları devreye  sokularak ülke baştan aşağıya ayarsızca yağmalanıyor. Kim yağmalıyor derseniz bunu hem Şili’de hem de Arjantin’de görürsünüz, yerli firmalar gibi görünen ancak ABD’li sermayedarlar tarafından fonlanan aracı zenginler. 

Demir Leydi: Margaret Thatcher

Birleşik Krallık’ın ilk hanım başbakanı ve en uzun süre görev yapan başbakanı unvanlarını hala elinde tutan rahmetli (2013’te vefat etti) Mayıs 1979’dan 1990’a kadar görev yapmış, monetarizmin bayrak tutanı, Friedman’ın has adamıdır. Kendisini İngiliz futboluna yapmış olduğu katkı dışında pek sevmem. O dönem kankası olan ABD devlet başkanı Ronald Reegan’ı da hiç sevmem. İkisi de iktisadi anlamda leş adamlardır. Neyse daha çemkirmeden devam edeyim. 

Demir Leydi iktidarı devraldığından her hükümet gibi ekonomi pek parlak değildi. Bunun için çözümün monetarizmde olduğuna inanıyordu. Aslında kendisi Friedman’dan ziyade Friedman’ın da hocası olan von Hayek tarzını benimsemiştir. Benimsemiş benimsemesine ama tabi halkı buna ikna etmek lazım. Çünkü liberal politikalar halk tarafından pek sevilmez ve istenmez. Hele o dönemde hiç istenmezdi. Çünkü halkın ağırlıklı kısmı işçiydi ve bilindiği üzere liberalizm tamamen halkı sömürmek üzerine kurulu bir iktisadi düzenektir. Bu sistemlerde orta gelir seviyesine sahip vatandaşlar azalır ve gelir grupları arasındaki uçurum sürekli artar. İşte bunun için halkı ikna etmeniz gerekir. Ekonomik kriz sonrası iktidara gelmiş olan hükümetler bu sorunla karşı karşıya kalmaz çünkü zaten şok doktrini gerçekleşmiş ve kriz yaşanmıştır. Halk zaten duyusal yoksunluk içinde olduğundan sizin dediklerinizi sorgulamaz ve hepsini kabul eder. Ancak demir leydi de böyle bir durum yoktu. 

Demir-leydi
Demir Leydi Margeret Thatcher

Bunu gören Hayek Demir Leydi’ye şok doktrini lazım olduğunu söyler ancak Thatcher onu başta pek sallamaz. Ancak ilerleyen süreçte ekonomiyi toparlayamayan ve illa Hayek’in doktrinlerini uygulayacağım diye ayak direten demir leydi için çıkış noktası Falkland adalarındaydı. 

Falkland adaları Arjantin’in dibindedir. Arjantindeki hükümet “ulan gözümüzle gördüğümüz adalar niye İngilizlerin lan” diyip adalara dalınca Thatcher hiçbir yerde bulamayacağı fırsatı buluyor ve ulusal savaş hali ilan ediyor, Arjantin’e operasyon düzenleniyor. Her kazanılan savaş sonrası gibi mevcut iktidarda olan parti şanına şan katıyor, ülke içinde milliyetçilik gırla gidip devletçilik coşuyor. Thatcher o gazla ikinci seçimi alıp iktisadi politikalarını rahatlıkla uygulamaya başlıyor. Kamu kurumlarının özelleştirilmesi ile başlayan süreç ülkenin tamamen dışa açılması ile devam ediyor. 

Rusya Çık Aradan

İngiltere’de süreç bu şekilde devam ederken, 1990 yılında Gorbaçov iktidara geliyor. Gorbaçov sosyalizmin ülkeyi mahvettiğini düşünüyor (ki haksız da değildir onu söyleyelim) ve ekonomik reformun şart olduğu kanaatine ulaşıyor. Tabi o dönem bu görüşlerini açıklayınca batı hemen heyecanlanıp ABD’nin de etkisiyle Londra’daki G-7 toplantısına onur konuğu olarak davet ediliyor.

G-7’deki dünyanın zorbaları Gorbaçov’un bu gelişimini desteklediklerini söylüyorlar. Tabi Gorbaçov da oraya boşuna gitmemiş diyor ki “kardeş tamam ben liberalizme doğru yüzeceğim ama bana enerji lazım, yani bana nakit verin lan tosbağalar”. G-7’dekilere boşuna zorba demiyoruz. G-7’dekiler de Gorbaçov’a “hacım bak biz yıllardır bu işi yapıyoruz, bu işi Şili’de , Arjantin’de ve İngiltere’de de tecrübe ettik, senin oralar hep gomonis, senin halkı ikna etmen çok zor, mutlaka şok doktrini lazım, şok doktrini yapmazsan sana para mara yok aga” diyorlar. Ne oluyor peki?

G-7 toplantısından yaklaşık 1 ay sonra Gorbaçov’a darbe girişimi oluyor. O süreçte Gorbaçov tatilde güneşleniyor, insanlar meclis binasına yürüyor, hatta Rusya olması münasebetiyle kavga biraz daha sertleşiyor ve olay tankların bombalamasıyla devam ediyor. O dönem başbakan Boris Yeltsin darbeyi bastırıp konuşma yapınca halk nezdinde gücü kuvveti artıyor. 

Gorbacov
Gorbaçov

Sonraki hikayeyi biliyorsunuz zaten, Boris Yeltsin’in iktidara gelmesi, SSCB’nin dağılması…

Tabi yetiyor mu yetmiyor. SSCB dağılmış halk zaten tepkili ama daha ekonomik reform var. Bir şok doktrini daha lazım. Yine darbe girişimi oluyor ve bu sefer baya baya meclisi tanklarla bombalıyorlar. Ama öyle böyle değil yani fena. Görüntüleri var youtube’dan mutlaka izleyin. Neyse yine darbe bastırılıyor, Yeltsin gücüne güç katıyor. Bu sefer oligarklara ülkeyi peşkeş çekme süreci başlıyor. Sosyalist bir ülkedeki sanayi kuruluşlarının özelleştirilme sürecini artık sizin hayal gücünüze bırakıyorum. 

ABD ve Terör İle Mücadele

Naomi Klein bence bir histeri halinde her şeyi sürekli olarak şok doktrini ne bağlıyor. Bir çoğunda haklı. Zaten haklı olmasan şu an ona giydiriyor olurdum ama kadın haklı abi. Ancak bazı noktalarda bence işi abartıyor. Bu da onlardan birisi. Naomi Klein’a göre ABD’de gerçekleşen 11 Eylül 2001 olayları tamamen bir şok doktrini ve düzenek sadece ABD’deki savaş endüstrisinin daha fazla para kazanması için yapıldığını iddia ediyor. Ancak bu görüş bana açıkçası çok doğru gelmiyor. Evet olabilir , işin içerisinde bunlar vardır ama Dünyanın Ekonomik Düzeni yazımda söylediğim üzere karar verici her daim enerji ve enerji nakil hatlarının güvenliği ile enerjinin satışı. Ordan da olay rezerv para konusuna gidiyor zaten okuyunca anlarsınız. 

Ancak Naomi Klein’ın her ne kadar bu işi şok doktrini yapmak için yaptılar görüşüne karşı çıkıyor olsam da Irak’ın ABD ile savaşı sırasında özellikle duyusal yoksunluk kavramının ne demek olduğunu günlerce TV lerden izledik. Hatırlarsanız ABD o güne kadar hiç yapılmamış bir şey yaptı ve bir gün içerisinde normalde bir savaşta 5-6 günde atılacak bombayı yağdırdı Bağdat’ın üstüne. Yani Hiroshima ya da Nagazaki’de yaptığının konvansiyonel şeklini yaptı. Bu sayede öncelikle uluslararası tepkiden paçayı sıyırttı.

Sok-doktrini-irak
Bağdat’ın bombalandığı geceden. İnsanın nutku tutuluyor.

Hoş bence ABD’nin Bağdat operasyonu ile Japonya operasyonundaki savaş suçları arasında hiçbir farkı yok. Sivilleri öldürüp yöneticiyi yola getirmeye çalışma stratejisi bu denyoların yıllardır yaptığı iştir. Neyse. ABD’nin Bağdat bombalamasındaki stratejisi direk duyusal yoksunluğa dayalı. Bir gecede insanların evlerini başlarına yıkarak direk duyusal yoksunluğa itip Irak’lılar aniden ABD gelsin bizi kurtarsın düşüncesine kapıldılar. 

Sonuç

Sonuç tek cümle: Şok doktrini stratejisi tamamen “insanların bir kriz anında önce kendi menfaatleri doğrultusunda yani poposunu kurtarmaya baktığına” dayalıdır. 

yatirimkurusu

10 yıldır finans sektöründe denetçi, İngilizce biliyor.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
error: İçeriklerin kopyalanması engellenmiştir.