Finans

Süpermarket Bankacılığı Üzerine Giydirmeler

Bu günkü yazımızın konusu günümüz finans piyasasının kanayan yarası olarak nitelendirebileceğimiz süpermarket bankacılığı ve süpermarket bankacılığı nın nasıl hayvani noktalara gelebileceğini işaret etmek.

Ülke olarak yani Türkiye’de bankacılık sistemi henüz böyle bir aşamaya gelmediğinden ve devlet kontrolünün de kuvvetli olmasından mütevellit bankalar pek de zıvanadan çıkamadığından Türkiye’den örnekler vermeyeceğiz. Bir de Türkiye’deki bankalar hakkında olumsuz yorum yazdığınızda bankanın itibarını zedelemeniz nedeniyle banka sizi mahkemeye verdiğinde davayı kazanıyor. Yani ülkedeki bankalar hakkında yazmak ve eleştirmek 3 harfli bir şey istiyor (adı lazım değil orta harfi ö).

Bununla birlikte ortalama bir bankanın nasıl faaliyet gösterdiğinizi merak ediyorsanız muhakkak bankalar nasıl para kazanır yazımı okuyunuz. O kuvvetli bir rehber olacaktır sizler için. Daha teknik detaya girmek isteyenler banka bilançosu yazısına zıplayabilirler. Bu yazıları okuyup gelirseniz daha nur içinde bir yüz ile okumaya devam edeceksiniz.

Süpermarket Bankacılığı

Liberalizmin kol gezdiği ülkelerde hükumetlerin insanları bankaların kucağına bırakarak insanların ceplerinin yüzüldüğü sisteme süpermarket bankacılığı denir. Mesela ülkemizden gidersek, bankaların bir kredide alacağı ücretler, hesaplara koyacakları ücretler, kredi kartları veya KMH hesaplarında uygulayabilecekleri maksimum faiz oranı vs. tamamı tüketicileri korumak adına BDDK tarafından kısıtlanmıştır. Yani Türkiye süpermarket bankacılığı yapmak için aslında pek uygun bir coğrafya değildir. Çünkü hükumetler sürekli olarak işe burnunu sokmaktadır. (İyi ki de sokmaktadır.) O yüzden liberal doktrinin hüküm sürdüğü ABD gibi ülkelerde bankalar rahatlıkla hak etmedikleri ücretleri, faizleri ve komisyonları alabilirler.

Süpermarket Bankacılığı Nasıl Yapılır?

Bir ülkede süpermarket bankacılığı yapmak istiyorsanız bir kere o ülkenin yönetiminin bankacılık alanında regülasyonları çok az olmalı ya da regülasyonlar size hizmet etmelidir. Yani piyasa ekonomisine inanç tam olmalı ve kontrol, devlet tarafından değil başka şirketler ya da iç denetime bırakılmalıdır. Bu şart sağlandığında işin büyük bir kısmı hallolmuştur zaten.

Önce teknolojinin getirdiği olanaklardan faydalanılarak banka çalışanları karar verme süreçlerinden alınır. Bu durum bu kişilerin yaptıkları işlerden hesap vermeyeceklerine inanmasının yolunu açar. Yani kişi sırtını sisteme yaslayıp “ya bu sistemden geçti demek ki doğru” diyip iyice salar ki hedef de budur zaten. Örneğin HSBC olaylarında anlattıklarım bu şekilde sağlanmıştır. Banka çalışanlarının düşünüp karar verme yetkisini elden aldığınızda bu kişilerin yapacak iki işi kalır.

supermarket-bankaciligi

1.       Hunharca satış yapmak (kredi + mevduat)

2.       Satışların kağıt kürek işlerini yapmak (operasyonel süreçler)

Karar verme yetisini aldığınız çalışanlar üzerine sadece satış yapmaları, denetimden korkmamaları, denetim kavramının satış yapmalarını engelleyen bir şey olduğu, satışlar üzerinden performans primi alacakları, daha fazla para kazanmak için cesur olmaları vs. iletilerek gaz verilir. Bunun akabinde kanlı birkaç işten çıkarma işlemi yapılarak çalışanların gözü iyice korkutulur. Buna da çalışanlar üzerinde şok doktrini uygulamak diyebilirsiniz. Zaten şok doktrini bütün değişimlerin ana başlangıç noktası ve değişimin başarılı olması için gereken esaslı bir unsurdur. Mesela verilen performans hedefine ulaşamayan birkaç yüz personeli işten atıp bankada afişe ettiğinizde bütün çalışanlar işlerini kaybetmekten korkacak ve uyguladığınız şok doktrini politikası ertesi gün sonucunu vermeye başlayacaktır.

İnsan Mühendisliği Ve İK Yönetimi

Korkan kişi ne yapar? Ya daha da çok saldırganlaşır, ya da sineye çekip şartlara daha fazla riayet eder. Kişinin saldırganlaşması için kaybedecek bir şeyinin olmaması gerekir, ancak çalışanların ağırlıklı kısmının evine ekmek götürmeye çalışan emekçiler olduğunu düşündüğünüzde bu kişilerin saldırganlaşması oldukça zayıf bir olasılıktır. Dolayısıyla %90-%95 olasılıkla çalışanlarınız uyguladığınız şok doktrini politikasından etkilenerek gemlerini size teslim edeceklerdir.

Performans için sistematik birkaç düzenleme yapıp bu kişilere hedef verilip günlük olarak hedefler izlenmeye başladığında ve bu hedef adetleri fazlalaştırıldığında, çalışan kişi abandone olacak, sürekli olarak siz ona fazladan maaş veriyormuşsunuz, aslında bunu hak etmiyormuş psikolojisine girecek ve kendisini işten atmamanız için her dediğinizi sorgulamadan kabul etmeye başlayacaktır.

İnsan mühendisliği kavramı zaten böyle bir şeydir. Karşınızdaki kişiyi korkutmayı/afallatmayı becerebiliyorsanız bu o kişinin size karşı mahcup olması/borçlu olması anlamına gelir. Bu halde ise siz, size borçlu olan kişiye istediğiniz yaptırabilirsiniz ki buna da psikolojik üstünlük ya da manipülasyon denir.

insan-muhendisligi

İşin banka tarafındaki insan kaynağı yönetim boyutu böyledir. Müşteri tarafında ise bilumum reklam ile sürekli olarak güven pompalanır ki bu güven meselesi bankacılığın temel koşuludur. Mesela baktığınızda bankaların ürün bazında reklamı oldukça azdır. Bunun sebebi üründen daha önemli olan şeyin bankanın güven unsuru olmasından kaynaklanır. Ürününüz istediği kadar iyi olsun, eğer insanlar bankaya güven duymuyorsa bunun hiçbir anlamı yoktur.

İşte HSBC ve Welss Fargo’nun yaptığı da tam olarak böyleydi. Temennimiz odur ki ülkemizde bu sistematiğe geçilmez. Bunu sürekli olarak temenni etmemin sebebi insanların kredi çekmesini engellemek ya da borç sistemine karşı bir duruş sergilemek filan değil. Bakın bankacılık sistemi bir ülkenin bel kemiğidir. Bu durum bu piyasanın içinde olmamdan kaynaklanmıyor. Bu her ülkede böyle. Eğer bankacılık sistemi tıkanırsa ülke direk ekonomik krize girer. Yani ceremesini hep birlikte öderiz. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde finansman hep dışardan sağlandığından bankacılık sisteminin sağlığı çok daha önemlidir.

Süpermarket bankacılığına geçilmesi halinde bankalar ve banka elemanları satış dışında başka bir şey düşünmeyecektir. Oysa bankacılık kalifiye insan kaynağı ile yapılan ve çalışanların istihbarat yetisinin yüksek olması gereken, çalışana güvenerek iş yaptığınız bir sektördür. Yani çalışanlar kredi müşterilerine yakından bakmalı, detaylıca incelemelidir. Sizin kurduğunuz teknolojik sistemlerle, yapay zekalarla, endüstri 4.0 lar ile yapamadıkları istenir personelden. Personele bunu yaptıran da tecrübedir. Ancak siz süpermarket bankacılığı sistemine müsaade ederseniz bu kişiler alacakların geri dönüşüne bakmaz. Bu taktirde uzun vadede banka bilançosunda sorunlu alacak bakiyeleri artmaya başlar. Krediler geri dönmediğinde bankalar likidite krizlerine girerler. Bir bankanın batması ise tüm sektörü öldürür. Bunun geri gelmesi de çok pahalıya patlar. Biz ülke olarak bunu çok iyi biliyoruz.

Süpermarket bankacılığı yazımızın sonuna geldik efenim. Esen kalın.

yatirimkurusu

10 yıldır finans sektöründe denetçi, İngilizce biliyor.

İlgili Makaleler

2 Yorum

  1. Türkiye’de adı “Güven” olan bir banka neden yok acaba? “Güvenbank” yani. Hüsnü Özyeğin “Bir Dünya Kurmak” kitabında hayret kimse Finansbank adını almamış, der. Galiba Afrika’daki bir ülkede Finansbank adından esinlenir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
error: İçeriklerin kopyalanması engellenmiştir.