Ekonomi

Cari Açık Nasıl Kapatılır ?

Halihazırda yeni yayımlamış olduğum cari açık nedir yazısında cari açığın ne olduğunu detaylıca anlatmıştım. Bu yazımda ise güzel ülkemizin bir türlü bitmeyen ve bitirlemeyen cari açık sorunu meselesine ve cari açık nasıl kapatılır meselesine değineceğim. “Efenim binlerce bilim adamı birleşip kapatamıyor sen kimsin ulan hıyar bu cari açık nasıl kapatılır meselesine yorum yapıyorsun” dediğinizi duyuyorum. Bir okuyun bakalım.

Türkiye’nin Hedefi

Ekonomistlerce Türkiye’nin hedefi yani maksimum sürdürülebilir cari açık oranı GSYİH’in %5’i olarak belirtilmiş durumda. Tabi açıkçası bu oran doğru mu? Sürdürülebilir mi tartışmasını yapacak bir bilimsel veriye ve alt yapıya da sahip olmadığımdan durum tespiti yapıp geçeyim. Ekonomistler niye böyle bir hedef koyuyor onu da yorumlayamayacağım. Siz bi araştırıverin o konuyu. Ancak bu yazıyı okumadan evvel bilmeniz gereken cari açık nasıl kapatılır sorusundan önce Türkiye için optimum cari açık/GSYİH oranı nedir sorusunun cevabıdır. Bu da %5’tir.

Yani tabii ki gönlümüz güzel ülkemizde cari açığın sıfıra indirilmesi, hatta dolar sorununu da düşünürsek sürekli ihracat yapıyor olmamız. Kalkınmanın bir bacağı da buradan geçiyor aslında. Ancak bu işler zaman isteyen işler ve ilk aşamada cari açık/GSYİH oranı için %5 ve altı gibi bir hedef konulması mühim.

Türkiye Ödemeler Dengesi Genel Gidişatı

Türkiye’nin ödemeler  dengesine baktığımızda dönem dönem net hata noksan kaleminde yaşanan sapmaları yok sayar isek iki tane esaslı ve hacimli kalemi vardır. Bunlardan bir tanesi cari işlemler kalemi diğeri de finans hesabıdır. 

Cari işlemler kaleminin cari açık sorununun temelinde yatan husus olduğunu söylemiştik. Dolayısıyla cari açık nasıl kapatılır meselesinin temelinde de cari işlemler kalemi gelir ilk sırada. Bu cari işlemler kaleminde ise hacim bazında dış ticaret dengesi rakamının ön plana çıktığını görürsünüz. Burada ithalat ihracat arasındaki fark görülür ki bu meseleye daha detay değineceğim alttaki başlıklarda. 

Yine finans hesabını incelediğinizde ise en hacimli kalemin portföy yatırımları olduğunu görürsünüz. “Ulan hıyar üfürme attığın tabloda diğer yatırımlar fazla” diyorsunuz muhtemelen ama oradaki rakamın esas kaynağı da portföy yatırımlarıdır. Çünkü portföy yatırımlarında bulunan yabancı yatırımcılar paralarını önce TL’ye akabinde ise dolara çevirdiğinden portföy yatırımında görmüş olduğunuz tutarlar diğer yatırımlar hesabına aktarılmış oluyor. 

Temel Sorun-1: İhracatın İthalata Bağımlılığı

Cari açık nasıl kapatılır sorusunun cevabının dış ticaret dengesinde yattığını söylemiştik. Burada dış ticaret dengesinin negatif vermesinin sebebi ya da pozitif katkı vermemesinin sebebi ithalatımızın ihracatımızdan fazla olması ya da bu iki değerin birbirine yakınsaması. Tabi ülkemiz için turizm geliri de vardır ve ihracatın üzerine eklediğimizde bu döviz gelirleri bile ithalat kaynaklı döviz giderine yetmeyebilmektedir.

cari-acik-nasil-kapatilir

Peki bunun sebebi ne derseniz ekonomistlerin kullanmayı çok sevdiği ihracatın ithalata bağımlılığı ortaya çıkar. Nedir? Öncelikle söyleyeyim ihracatın ithalatı karşılama oranı ile bu oran aynı değildir. Ha bire güncellenen de bir veri de değildir. Ciddi ampirik çalışmalar yapılması gerekir. 

Benim 100 birim ihracat yapabilmem için ne kadar ithalat yapmam gerekiyor sorusunun cevabıdır. Bu oran dönem dönem değişiyor, farklı çalışmalar yapılıyor ama yanlış hatırlamıyorsam benim en son bildiğim %70 civarlarıydı. 

Yani 100 birim ihracat yapmadan önce tam 70 birim ithalat yapmam gerekiyor ki bu ihracatı yapabileyim. Biraz daha açarsak konuyu ihracatta kullandığın ithal mal oranıdır. Mesela Türkiye enerji anlamında doğal kaynak yoksunu bir ülke. Petrolümüz ve doğalgazımız yok. Ama imalat yani üretim de enerjiden geçiyor. Bir çok sektörün genel gelir gider dengesine bakarsanız en büyük maliyeti enerjidir. Bir kere bizim yapımızı bozan unsurlardan birisi bu. 

Gelelim ikinci meseleye. Ülkemiz ihracat yapısı temel olarak nihai ürün üretmeye ve en yakın pazar olan Avrupa pazarına satmaya yönelik kurgulanmış ya da oluşmuş bir yapıdadır. İmalat sürecini bilenler üretimde kullanılan malların ham madde, ara malı, nihai ürün şeklinde devam ettiğini okumuşlardır.  İşte bizim temel problemlerimizden birisi de bu. Biz hammaddeyi alıp ara malına çeviremiyoruz ülkede. Direk ara malını ithal edip üretime katıyoruz. Bu da ihracatın ithalata bağlılık oranını arttıran unsurlardan bir tanesi. Enerji ve ara malı hikayesini eklediğimiz de zaten cari açığın nasıl oluştuğunu anlayacaksınızdır. 

Temel Sorun-2: Sıcak Para

Tabi liberalizm belasının en büyük zehri sizi finansman ile kandırabilmesidir. Bu yüzden ortalamanın üstünde yani doğal büyüme üzerinde büyüme aşığı liboşların kullandığı şu laf tüm siyasilerin başını döndürmeye yeter de artar: “efenim cari açık çok ama finanse ettiğimiz müddetçe sorun yok, biz rahat finanse ediyoruz”. 

İşte bu laf grubu bir ülkenin batışına sebep olur genelde. Ülkemizde de bu vaziyeti net bir şekilde görürsünüz. 

cari-acik-sorunu-kronik

98′ Asya Krizi ve Tekerrür

Cari açığın ülkenin döviz gelirleri ile döviz giderleri arasındaki fark olduğunu anlamışsınızdır sanırım yazının burasına kadar. Yani cari açık sorununun döviz üretimi yapamamak olduğunu idrak etmiş olmalısınız artık. Yoksa gidin bi doktora görünün.

Gelelim döviz yoksunluğunun geçmişine. Hikaye bellidir. Özellikle 98′ Asya ülkeleri krizinde defaatle tekerrür etmiştir bu ahval. Hemen kriz için lazım olanlar listesi yazayım.

  • Bir adet nüfusu çok ve genç ağırlıklı GOÜ,
  • GOÜ ihracatı ithalatından az olan, rezerv para bulma sorunu yaşayan bir GOÜ olmalı,
  • Bir adet liberal iktidar,
  • Bol miktarda dışarıdan portföy yatırımı şeklinde gelen dolar

Efenim bu şartlarda finansçı tayfanın büyük ülkelerde kazandığı para yetmez. Bu GOÜ’lerdeki iktidarların da iktidarda kalması için büyümeye, büyümek için de bol miktarda dolara ihtiyacı vardır. Menfaatleri buluşan finansçı tayfa ve iktidar toplayabildiği tüm kaynağı ülkeye yığar. Bu kaynak liberalizmin verdiği yetkiye dayanarak ne kadar ihracatı arttırmayan, tüketimi ve dolayısıyla ithalatı arttıran  alan varsa oraya sarf edilir. Mesela ayağında kundura…

Sonunda ciddi büyüme elde edilir ama bir adet kocaman sorun vardır: Cari Açık

Finansman Kalitesi

İşte bu noktada finansçı tayfa hapşurduğunda tüm ülke nezleyi bırak coronaya yakalanır. Finansçı tayfa bilir ki aslında bu ülkenin ilacı ödemeler dengesinde yer alan finans kaleminin altındaki doğrudan yatırımlardır. Ama bunu getirmez sadece fon olarak aktarır finansçılar. 

Çünkü doğrudan yatırımların geri dönmesi çok uzun sürer. Ülkede herhangi bir kriz çıktığında ” ay buraların tadı kaçtı ali rıza bey” diyip pılıyı pırtıyı toplayarak topuklayamazsın. Ulan fabrika açmışın, makineler koymuşsun, dünyanın stoğu var nere gidiyon? 

Oysa portföy yatırımı dediğimiz sıcak para böyle değildir. Anlık bir cep telefonundan mobil emire bakar. Satar satar çıkarsın. Sen sattıkça o ülkede dolar artar, arttıkça da kriz sesleri yükselir daha da artar. Doymazsın, piyasayı doyuramazsın, yine satarsın. 

cari-acik-sorunu-cozum
Cari açık sorununa yaklaşımımız net bir şekilde budur.

Cari Açık Sorunu ve Temeli

Aslında cari açık nasıl kapatılır sorusu ciddi bir varoluş ve felsefe problemidir. Yani devlet meselesi yazımızda devleti anlatmıştık. Ekonomi yönetimi yazımızda ise bu ekonominin niye yaratılması gerektiğini koşulları altında bir hikaye ile incelemiştim. Burada iktidarda kalmanın öneminden bahsettik. İşte bu iktidarda kalma süresini uzatmanızın tek yolu insanların cebine para koymak, olağanın üstünde büyümektir. 

Bunu yapmanız için de tek alternatif liberalizmin o sarhoş edici suyundan içip, kafayı sıyırıp “daha da liberal ulan, hepsini geçirin, tek tek değil toplu geçirin, oyhhşşşşş, orama da liberalizim burama da liberalizm” kafasına ulaşmaktır. 

Bu da sizin liberalizmin yayılmasını isteyen finans piyasasına mahkum olmanıza neden olur ki dediğim gibi ülkenize gelecek olan yatırımları portföy olarak kabul etmeniz sizin siyasetin başında kalabilmeniz için tek geçerli akçedir. Yani money works aga. 

Özel Sektör Borcu vs. Kamu Borcu

Liboşların insanları kandırdığı en esaslı konulardan birisi de budur. “Efenim işte borç bizim değil, kamu borcumuz çok düşük, biz cayır cayır müdahale ederiz, çok güçlüyüz, hebele hübele…. “Yok baboş ya kimse yemez bunları.

Hikaye genelde şöyle çalışır. Yıllar itibariyle liberalizmin verdiği gaz ile doğal büyümenin üstüne büyüyüp hunharca cari açıklarla hayatını devam ettiren bir adet hasta ülke bunu tek bir yol ile yapmıştır. O da olmayan parayla yani borç ile. E bu kadar borç kimin? 

Tabii ki muhtelif şirketlerin ya da vatandaşların. Tabi şirketler ve vatandaşlar borç sınırlarının tepe noktasına ulaştıklarında iki şey olur. Bunlardan akıllı olanları yani faiz riski nedir, kur riski nedir bilenleri daha fazla borçlanmayı keser ve borç ödeme sürecine girerler. Bunların embesil olanları ise daha da borçlanır. Ama tabi serbest piyasada genelde akıl kazandığından çoğu borçlanmayı keser.  Neyse, bu ekonomik aktörlerin borçlanmayı kesmesinin tek bir sonucu vardır: Küçülme

Peki bununla karşılaşan iktidar ne yapar? Tabii ki çıldırır, ana avrat düz gider. Hemen toplantılar, yatırımlar, kararlılık vs. Ama sonuç olarak bu da çare olmayacağından teşviklere başlar. Yapılan teşvikler faiz indiriminden tutun, varlık barışına, kredi yapılandırmadan tutun tüketim teşvikine kadar gider ki bu aşamada bu da yetmez ise bizzat devlet de piyasaya girer. Ya para basıp kredileri kendi borcu haline getirir, ya da daha da borçlanıp büyümeyi korumaya çalışır. Bundan sonrasında ise zaten bir noktada herhangi bir sebeple patlama anı yaşanır ve ülke krize sürüklenir. 

Özetle borç kaynağı ne olursa olsun o borç bir şekilde kamu borcuna döner ve halkın boynuna dolanır. Ayağına mıydı o ya? 🙂

Ödemeler Dengesi Krizi 

Aslında ödemeler dengesi krizi diye bir şey yoktur. Bütün krizlerin altında tek bir sebep yatar. O da gereğinden fazla büyüme isteğiyle aşırı borçlanma. Tüm krizleri inceleyin ana sebebi budur. Ha krizler daha sonra farklı evrelere bürünmüştür. Efenim işte 1994 vakasında olduğu üzere kimisi faiz indirme hastalığından gitmiştir, kimisi dolardan gitmiştir, kimisi cari açık nasıl kapatılır yazımı okumadığından (eheheheheh) kimisi de enflasyondan ama ilk sebep hep aynıdır. Borç alınması, borçların hunharca para ve döviz getirmeyecek alanlara kullanılması….

Tabi piyasada ödemeler dengesi krizi diye anlatılan şeyi konuşmak gerekir. Nedir efenim? Borçlanma ile büyüyen, borç üst sınırına ulaşan ve bu güne kadar almış olduğu borçların tamamını saçma sapan alanlara sıvayan memleketlerde, alınan borçların saçma sapan yerlere harcanmasının ilk yan etkisi cari açık rakamlarında görünür.

Saçma sapan şeylerden kasıt katkısı sayısallaştırılamayan alt yapı yatırımları değil döviz geri dönüşü sağlamayan alanlara kredi verilmesidir. Alt yapı yatırımları bunların kamu özel işbirliği v.b. yöntemlerle yapılıyor olması filan bambaşka düzlemde tartışılır ve bu yazının konusu da değildir. Fakat liboşların gazıyla süreç devam ettirilir. 

Sürecin devamında daha fazla cari açık sorunu görülür. Çünkü borç dediğiniz şeyin faizi vardır ve bingo siz o borcun faizini de dolar olarak ödemek zorundasınızdır. 

Daha fazla cari açık sorunu olmasının en büyük etkisi cari açık sorununun direk  kurlara yansımasıdır. Çünkü cari açık demek ülkenizde yeterli dolar bulunmaması ile eşdeğerdir. 

Dolar artışının ise iki etkisi olur: 

Kur artışının enflasyona geçişi ve enflasyonun şişmesi

Gelirlerin enflasyon nedeniyle erimesi ve tüketimin daha da düşmesi

Daha fazla borç alınamaması tüketimi düşürür. Tüketimin düşmesi başlarda ithalatın azalması gibi bir etkiye sahip olmakla birlikte ilk darbe büyümeden yenir. Büyüme ve işsizlik sorunları iç piyasayı daha da derinleştiren bir sorunlu sürece yönlendirir ki çoğu hükümet bunu aşmak için merkez bankası üzerinden para basar ya da faizleri zorla düşük tutmaya çalışır. 

Bu halde ise enflasyon problemi baş gösterir ve dolarizasyon dediğimiz kavrama geçiş yapılır. Yerli para biriminin herhangi bir etkisinin kalmadığı dolarizasyon sürecinde para politikası etkinliğini kaybetmiştir. İstersen faizi sıfıra çek kimse umursamaz. Zaten borçluluk sebebiyle maliye  politikalarının ağırlıklı kısmı da etkinsizdir. Genelde herhangi bir patlama anında ülke krize girer, siyasi değişim vs. gelir. Yeni bir hikaye yazmaya çalışılır filan. arkaya tek bir şey kalır: Fakirleşen halk, yabancılara satılmak zorunda kalınan ve her biri bir milli servet olan çekilen kamu kurumları…

Türkiye Cari Açık Sorunu Kaynaklı Krize Girer Mi?

Efenim bunu takip etmek istiyorsanız ilk bakmanız gereken alan cari açık/GSYİH verisidir. Bu tabi spot bir veridir. Bunu öncül olarak takip edebilmeniz için öncelikli olarak ihracat-ithalat yani dış ticaret dengesi verisini incelemeniz gerekir. Öte yandan değinilmesi gereken bir husus da bu cari açık verisinin finanse edilip edilemeyeceğinden ziyade ne şekilde finanse edildiğidir. Şahsi kanaatim eğer Türkiye’de %5’in üzerinde bir cari açık verisi var ve bu cari açığın finansmanı ağırlıklı olarak portföy yatırımları üzerinden gerçekleştiriliyor ise bu durum işin pek de hayırlı olmadığına işaret ediyordur. 

Hali hazırda bir ödemeler dengesi krizi bekliyormusun dersen şahsen şu dönemde ekonomi zaten daralıyor olduğundan çok aman aman bir dert olmadığını düşünüyorum. Cari açıktan daha önce gerçekleşebilecek başta siyasi sorunlar olmak üzere bunun yanında ciddi bir enflasyon  ve dolarizasyon sorunu olduğunu düşünüyorum. Bu enflasyon ve dolarizasyon meselesine yukarıda da değinmiştim. Doğrudan cari açık ya da ödemeler dengesi krizinin sonucudur.

Necip milletimiz cari açık mari açık uğraşmayalım biz doğrudan bodoslama sonuca ulaşalım diyerek yine büyüklüğünü göstermiş ve sonuca odaklı çalışmıştır. 

Cari Açık Nasıl Kapatılır ?

Yazının sonlarına geldiğimiz bu aşamada Türkiye için uluslararası politikada özellikle strateji belirlerken esas almamız gereken şeyleri anlamışsınızdır. Bir çok yazımda da değindiğim üzere güç, temelini ekonomik iş yapma kapasitesinden alan bir unsurdur. Dolayısıyla ekonomik açıdan kuvvetli olmanız size doğal bir güç ve politik nüfuz kazandıracaktır. Bu doğrultuda sizin bu güce erişmenizi engelleyen unsurlardan birisi rezerv para kısıtları altında olduğumuz bu günümüz boktan dünya ekonomik düzeninde cari açık sorunu dur.

Dolayısıyla ülke için başta enerji sektörü olmak üzere kur politikasının ne kadar önemli olduğunu, bu doğrultuda TCMB’nin verdiği faiz kararlarının ne kadar ehemmiyete sahip olduğunu görmüşsünüzdür diye düşünüyorum. 

Gelelim cari açık nasıl kapatılır sorusunun en net cevabına. Efenim bu aşamada bahsetmemiz gereken ilk şey verimlilik kavramıdır. Bir beyaz yakalı olarak özellikle her şeyin ama her şeyin sayılara bağlandığı kurumsal dünyada aslında işlerin, işi yönetemeyen yöneticiler tarafından, kasıtlı olarak hedef saptırmak maksadıyla nasıl saçma sapan istatistiklere bağlandığını net bir şekilde her gün tecrübe eden bir insanım.

Kurumsal şirketlerdeki ve ülkedeki genel duruma baktığımda her bir iş biriminin aslında işin aslı astarı ile alakası olmayan saçma sapan istatistiklerle yönetilmeye çalışıldığını görüyorum. Aynı durum cari açık sorunu için de geçerli durumda. 

Cari açık sorunu ile alakalı bakacağınız temel olarak iki veri vardır. Birincisi cari açık / GSYİH, ikincisi ise kilo başına dolar bazlı ihracat tutarı. Ama baktığımızda istatistik biliminin nasıl manipülasyonda kullanıldığını görebilirsiniz.

Napılıyor ülkemizde? Zaten veriler manipülasyona oldukça açıktır. İki tane ham veri gelir. Geçen sene aynı aya göre artış azalış ile geçen aya göre artış azalış. İki veriden hangisi manipüle etmek istediğiniz yöne uygun ise o kullanılır. Mesela gazeteci açar bakar. Atıyorum cari açık geçen sene aynı aya göre oldukça artmış. Sen de bunu vermek istemiyorsun. Hemen açar geçen aya göre veriye bakar, azalışı bir şekilde bulur ona göre manşet atarsın. Cari açık azaldı. Toplumun ağırlıklı kısmı bunu yer.

Ama işin aslı açıklanan istatistik verinin zaman düzleminde yatay dikey analizinden ziyade verimlilik verisinin analizidir.

Cari Açık Sorunu ve Verimlilik

Verimlilikten kastım şu. Bir ürünü üretiyorsun ,1 USD’ye mal ediyorsun. Satışın ise 10 USD. Başka bir ürünü 100 USD’ye mal ediyorsun ama sattığında da 1.000 USD’ye satıyorsun. Hangisi daha verimli sizce?

İşte bizim cari açık sorunu muzun çözümü burada yatar. Yani daha fazla maliyete katlansak dahi daha fazla kar edecek, niş alanlara yönelmediğimiz müddetçe cari açık sorunu çözülmez. Hep başkalarını taklit ederek, başkalarının zaten ürettiğini kalabalık nüfus ve ucuz iş gücü kullanarak ya da rekabetçi kur kullanıyorum diyerek cari açık sorununu çözemezsiniz.

Zaten ülkede enerji ve hammadde noksanlığından dolayı üretim faaliyetlerinde sabit kronik bir cari açık sorunumuz mevcut. Buradaki maliyet yükünü iş gücünün maliyetini arttırmak saçmalık. Bir de her daim bu ucuz iş gücünüz olmayacak. 

Bakın Japonya’da ya da yaklaşık bir 50 sene sonra Çin’de ya da Türkiye’de yaşanacak en büyük sorun nüfusun medyan yaşı ve emekli sayısının fazlalığı ile iş gücünün azalması ve pahalılaşması olacak.

Sen 50-60 yıllık planlama ile yönetmen gereken ülkenin cari açık sorununu böyle tırıvırı-geçici politikalarla çözemezsin. 

Yapacağı şu: verimliliği arttırmak. Nasıl? Takip edeceğin tek bir istatistik var: kilogram başı ihracat geliri. Yükte hafif pahada ağır ürünleri yani beyinsel ürünleri üretmek. Örnek: Xiaomi, Apple, SİHA vs…

Verimliliği Arttırabilir Miyiz?

Direk cevap arayanlara gelsin: Hayır. Çünkü verimliliği arttırmanız için sırtınızı tek bir şeye yaslayabilirsiniz: Yaratıcılık /İnovasyon. 

Oysa bizim eğitim sistemimiz ne işe yarıyor? Kimleri liyakatli olarak seçiyor? Kendisine verilen kitabı en iyi şekilde ezberleyen ve bunu sınavda aklında tutup en iyi cevaplayana. Ezberci eğitim sistemi lafı bu ülkenin bir gerçeği. Ve yaratıcı beyinlerin ciddi anlamda bu tip angaryalarla uğraşmak gibi bir derdi yok.

Cari-acik-inovasyon
Cari açık sorunu çözmek vizyon ister. O vizyon bu resimdeki değildir.

İnovatif adamlar bir şekilde yolunu bulup, projesine destek alıp yurt dışına kaçıyor zaten. Yani beyin göçünü “ya sev ya terket” gibi miadını asırlar önce doldurmuş gaz milliyetçi söylemlerle önleyemezsiniz. Bilakis daha da arttırısınız.

Çözüm inovatif bir nesil yetiştirip bu elemanlardan icat beklemek ve bu icatlarını satıp pazarlamasını sağlamak. Bunların tamamı da devlet olmanın en temel gereksinimi. Esen kalım efenim.

yatirimkurusu

10 yıldır finans sektöründe denetçi, İngilizce biliyor.

İlgili Makaleler

3 Yorum

  1. “Daha fazla borç alınamaması tüketimi düşürür. Tüketimin düşmesi başlarda ithalatın azalması gibi bir etkiye sahip olmakla birlikte ilk darbe büyümeden yenir. Büyüme ve işsizlik sorunları iç piyasayı daha da derinleştiren bir sorunlu sürece yönlendirir ki çoğu hükümet bunu aşmak için merkez bankası üzerinden para basar ya da faizleri zorla düşük tutmaya çalışır.

    Bu halde ise enflasyon problemi baş gösterir ve dolarizasyon dediğimiz kavrama geçiş yapılır. Yerli para biriminin herhangi bir etkisinin kalmadığı dolarizasyon sürecinde para politikası etkinliğini kaybetmiştir. İstersen faizi sıfıra çek kimse umursamaz. Zaten borçluluk sebebiyle maliye politikalarının ağırlıklı kısmı da etkinsizdir. Genelde herhangi bir patlama anında ülke krize girer, siyasi değişim vs. gelir. Yeni bir hikaye yazmaya çalışılır filan. arkaya tek bir şey kalır: Fakirleşen halk, yabancılara satılmak zorunda kalınan ve her biri bir milli servet olan çekilen kamu kurumları…”

    Ne guzel bir 2021-22 senaryosu.

  2. Innovator’s Dilemma var.. Diğer yandan merhum Asım Kocabıyık “Tazlar Köyünden Borusan’a” kitabında demiri tonunu $1.000’dan Almanya’ya satıyorum. Benim sattığım bu demir ile yapılan BMW’i Türkiye dağıtıcısı olarak Almanya’dan $50.000’a geri alıyorum der. Kedi buysa ciğer nerede…

    1. Solowun büyüme (kalkınma) modelini iyi okumak gerek. Katma değer başka bir şey.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu
error: İçeriklerin kopyalanması engellenmiştir.